1992 de Tunceli’de başladım göreve, gençtim, çocuktum… Terör vardı, çok şiddetli. Askere, öğretmene pusu kuruyor, kaçırıyor, şehit ediyorlardı bölgenin tamamında. PKK, TİKKO, DHKP-c vs. bilumum terör örgütleri işbirliği yapmış, baskınlarla, çeşitli eylemlerle huzur vermiyorlardı, ne köylüye, ne memura, ne esnafa…

Pertek, daha sakin biliniyordu diğer ilçelere göre. Ancak ciddi bir geçiş güzergâhı, saklanma ve lojistik mekânıydı onlar için. Kaç kez baskın yapıp şehir merkezinde karakol taradılar, polis misafirhanesine, yatılı bölge ilköğretim okuluna, göl kenarına yakın fabrikaya saldırdılar, Sağman köyünü bastılar, dört yüz yıllık camiyi yaktılar, köylüleri şehit ettiler…

Her hafta birkaç öğrencimizin dağa çıktığını öğrenirdik, bir süre sonra cenazeleri gelirdi ilçeye… O gün boykot olur, ders işlenemezdi okulda… Yaşları bizden büyük çocuklar vardı, okuma derdi olmayan. Alevi - Sünni çatışması da körüklenirdi bir yandan, okul içerisinde çatışırlardı zaman zaman…

17.000 öğretmen atanmıştı doğuya, biz de onlardan biriydik… 26 yaşındaydım ben, eşim 24. O benden iki buçuk yıl önce başlamıştı, Maraş’ın Göksun ilçesinin Tombak köyünde… Eş durumuyla o da düştü bu imtihanın içine… Hıdır ustanın kerpiç evinde doğdu oğlumuz, fareliydi, soğuktu, okula uzaktı,  güvenliksizdi… 

Kırk civarında öğretmen, binin üzerinde öğrenci vardı Mustafa Kemal Lisesinde, dört fizikçiydik… 

Esher GÜNAY danışman öğretmenimdi, karakteriyle, öğretmenliğiyle, adamlığıyla mükemmel bir örnekti bana… İyi bir komşu, güzel bir abiydi… Güzel dostluklar kurduk diğerleriyle de, İlk müdürümdü Ömer Elmas, Şenay, Turan, Aslan, Haluk, İlyas, Nilüfer, Cüneyt (cücü), Ferhat,   tecrübeli, saygın öğretmenlerdi… Gençler vardı, pırıl pırıl, Namık, Adilhan, Sebahattin, Arzu, Yegane, ah Ergün’um vardı (merhum) bir de… 

İlk dersim çok keyifliydi, ilk tecrübem… Bu iş için doğmuşum onu anladım ilk günümde… Güzel bir enerjiydi alıp verdiğimiz… Sonrası hep böyle oldu çok şükür…

Ders saatim az olunca, yeteneğim var dedim, resim dersine girdim birkaç sınıfta… Kısa zamanda bir atölye oluşturup, tablolar yaptık çocuklarımla, yılsonunda bir sergi oluşturduk okulumuzda… 

Şevket CİNBİR, genç ve dinamik bir kaymakamdı… Resimlerimizi çok beğendi, “kim bu öğretmen” dedi, tanıştık…  Yaz tatiliydi, çağırdı makama, “okul müdürü sensin bundan böyle, yap hazırlığını” dedi..

Adaletsiz davranan, müdürlerimiz vardı, çektirmiştiler doğrusu…. “Kabul” dedim, “hiçbir şey yapmasam, adaletle yönetirim” diye düşündüm.  Mesleğimin üçüncü yılında, koca bir okul emanet edilmişti bana… Zordu işim, tecrübesizdim, cahildim ama güzel arkadaşlarım vardı, idealim, hayallerim vardı, hizmet borcum vardı memleketime, “Allah yar” dedim, giriştim…

İlk işim beden eğitimi öğretmeni ile kafa kafaya vermek oldu. Baş edebileceği her alanda takımlar kurduk, futbol, voleybol, folklor, ne varsa… Tiyatro ekibi kurduk Şenay hanımla, Kenan hoca müzik grubunu oluşturdu, velhasıl sosyal faaliyetlerde zirve yaptık o yıl. Takımlara, gruplara ayrıştırmadan herkesi dâhil ettik. Alevi de vardı, sunni de, (içeriden bilgisini aldığım) teröre bulaşmış çocuklara da sorumluluk verdim, bile bile… Kimi takım kaptanı oldu, kimi sosyal bir kolun başkanı… 

Hikâye uzun ya, iki yıllık okul müdürlüğümde dağa çıkan, teröre katılan öğrencim olmadı hiç. İtirafçısı oldu aksine, devlete bakışı değişti birçoğunun…

Beş yıl görev yaptık bu minvalde ve İnegöl’e düştü kaydımız… Burada beş yıl öğretmenlik Dörtçelikte ve ardından İnegöl Lisesinde, İnegöl Anadolu Lisesinde, Alanyurt Fatih İlköğretim Okulunda, Mudanya Sami Evkuran Anadolu Lisesinde okul müdürlüğü, tüm bu süreçte hayran olduğum öğretmenler de oldu, Matematikçi Fikret ALKUŞ, Rehber öğretmen, Köksal Terzioğlu gibi… Anlatırım bilahare.

Milli Eğitim Bakanlığında geçen 22 yılda öğrendiklerim var, öğretmenlikten, idarecilikten yana söyleyeceklerim var… Nasihatlerim var affınıza sığınarak… 

İki gün önce öğretmenler günüydü, bu vesileyle birkaç kelam hakkım var sanırım…

Kaderin cilvesiyle öğretmen oldum, iftihar ediyorum, şükrediyorum… Bodoslama girdiğim bu büyük camiaya bildiklerimin sadakasını vermeliyim, fırsat bu fırsat… 

Öğrendim ve anladım ki, 

  • Öğretmen doğulur, sonradan olunmaz. “Zorla atı suya götürürsünüz, ama zorla su içirtemezsiniz” yani. Ruhunuz yatkın değilse, merhametiniz yoksa, çocuk sevmiyor, canlılara, insanlara muhabbetiniz yoksa, hiç yeltenmeyin… 
  • Aslolan ilgi uyandırmaktır. Önce kendinizi sevdirin empati kurun. Onun ilgi alanına girin, oradan yürüyün, sonrası kendiliğinden gelecektir.
  • Otorite bilgiyle olur.. Kendi alanınızda mükemmel olun, her alanda da bir şeyler bilin.. Çocuğu şaşırtın, hiç ummadığı yerden yakalayın…
  • Saygı gösterin, saygı görün… Çocuğun davranışını yargılayın, ödüllendirin, ya da cezalandırın ama kişiliğini asla… Her çocuk mükemmel doğmuştur, harika yaratılmıştır. Sevin ve sevginizi gösterin… Severseniz sevilirsiniz
  • Fırsat verin sizi değerlendirsinler, eleştirsinler, ders alın söylediklerinden, önerilerini dikkate alın uygulayın.. Hep yaptım bunu, öğretmenken yılsonunda kendimi değerlendirmeleri için anketler hazırladım. Okul müdürlüğümde son sınıf öğrencilerimle saatlerce konuşup beni ve yaptıklarımı samimi bir şekilde değerlendirmelerini istedim. Neyi doğru, neyi yanlış yaptığımı öğrendim onlardan. En önemlisi de helalleştim hepsiyle, kimi zaman (farkında olmadan) yaptıklarımdan özür diledim… Yapın bunu..
  • Şık giyinin, temiz giyinin, saçınız sakalınız traşlı olsun (bayanlar ise bakımlı olmalı ). Nezih yerlerde oturun, güzel insanlarla gezin, hayal kırıklığına uğramasın gördüğünde… Çok sıkı izliyorlar sizi bilesiniz. (Son yıllarda kıyafet serbestisi var, kötü bir özgürlük bu; zinhar desteklemiyorum…)
  • Kendilerini iyi hissettirin onlara…  Yıllar sonra o derste ne anlattığınızı hatırlamayacak ama neler hissettiğini asla unutmayacaklar… 
  • Geleceğin doktorlarını, mühendislerini, avukatların yetiştirdiğinizi unutmayın. Ne olmak istediklerini öğrenin, onlara isimleriyle ve hayal ettikleri unvanlarıyla hitap edin… “Buyurun doktor Nazlı Hanım” gibi…
  • Vakitleri çok kıymetli, unutmayın… Dersinize vaktinde girin, müfredat kaygınız olmasın ama öğretin,  geçiştirmeyin… Üniversite sınavlarında, tek bir soru onu binlerce öğrencinin önüne geçirecektir, unutmayın.  Vaktini çalmaya hakkınız yok ayrıca…
  • Adaletli olun ve bunu hissettirin… Bir kez yıkılmış adalet duygusu, asla toparlanmayacaktır…
  • Tek bilgi kaynağı siz değilsiniz artık. Dünyanın her yerinden bilgi akışı var dijital ortama. Bu ortamın kurdu olun, doğru bilgiye nereden ulaşabileceklerini öğrenin ve aktarın onlara…
  • Tecrübeye kulak verin, kendinizi yetiştirin. Reçete gibi uygulayabileceğiniz mükemmel bir yöntem yok, bilin ama mükemmele erişme çabanız olsun… 

Dahası var elbet, dinlemek isteyenle paylaşırız yine…  

Ha bir de “Değerler eğitimi” diye bir kavram oluşturulmuş maalesef. Kadim Anadolu insanında doğuştan var olanı ne ara kaybettikte bulmaya çalışıyoruz…