Teknolojide ileri gidiyor diye böbürlenen ve kendisini dünyanın kiracısı değilde sahibi sanan bir zihinsel saçmalık içerisinde insanlık. Her şeyi bildiğini sanan, her şeyi kontrol edebileceğini sanan, her şeyi yapabileceğini sanan bir anlayış hakim genel manada.

Nefsi ilahlaştıran bu yaklaşım, gerçek ilahı unuttuğu için aciz kaldığı her meselede; acziyetini ve gerçek ilahın sonsuz gücünü idrak etmesi gerekirken, öteye beriye saldırarak veya abartılı korkularla algılarını körleştirerek imtihan gerçeğini vede acziyetini farketmesi gerektiğini ıskalıyor. Bu manada, gerçek depremlerin ruh dünyalarımızda ve hayata bakışımızda yaşandığını görmeliyiz.

Yerin sarsılmasının değil, yerin üstüne insanın yaptığı yapıların yıkılmasının canımızın yanmasına yol açtığını henüz tam idrak edebilmiş değiliz.

Bize verilen aklı ve o akıl sayesinde Allah'ın kainata koyduğu yasaları (sünnetullah) anlama çabası olan bilimi, dünyanın imarı ve ıslahı için kullanmamız gerektiğini tam olarak anlamış değiliz veya anlamışsakta bu anlayışla hareket edebilecek ahlaki olgunluğu yakalayabilmiş değiliz.

Ki, bu şu anlama gelir; başımıza ne geliyorsa "kendi ellerimizle yaptıklarımız" veya yapmamız gerekirken yapmadıklarımız nedeniyle yani, ahlakî depremler yaşamamızdan dolayı geliyor.

Paraperestlik, hırs, dünyevileşme, vurdumduymazlık, günübirlik yaşamak, boş gündemlere hapsolmak gibi ahlaki depremler yaşamamız; pek çok alanda olduğu gibi deprem önlemleri anlamımda da gerekenleri yapmamıza engel oluyor.

Tüm bunları ifade ederken elbette herkesi aynı kefeye koymak amacında değilim. Böyle bir toptancı anlayış, "bizden birşey olmaz" ezikliğine hizmet eden bir bakış açısı asla hayatın gerçekleriyle bağdaşmaz farkındayım.

Her meselede olduğu gibi bu meselede de iyi birşeyler yapmak için çırpınanlar olduğunu, pek çok olumlu ilerlemenin de olduğunun farkındayım. Örneğin kentsel dönüşümle bir milyondan fazla binanın yenilenmesi gibi.

Ancak, her meselede olduğu gibi, bu meselelerde de yukarda saydığım ahlaki zaaflarına yenik düşenler olduğunu da kabul etmek zorundayız. İşinin ve depremle ilgili görevlerinin hakkını vermeyen, üç kuruş fazla kazanmak için depreme dayanıksız olan evini kentsel dönüşüme sokmayan, siyasi yobazlık yapıp kentsel dönüşüme karşı çıkan ve onlarca dava açanların olduğu da bir gerçek.

23 Nisan 2025 günü meydana gelen 6.2'lik İstanbul depremi sonrasında tekrar gündeme gelen deprem gerçeği ortada. İnsan canını ilgilendiren böyle bir meselede herkesin üstüne düşeni yapması gerektiğini tekrar hatırladık depremle.

Ancak, daha önce deflarca olduğu gibi, artçı sarsıntılar geçtiğinde meseleyi yine buzluğa kaldırıp unutursak, gerekli hazırlıkları yapmazsak, meydana gelecek daha büyük bir depremde maalesef yüzbinlerce canımızı kaybedebiliriz.

En kıymetlimizin, canımızın söz konusu olduğu deprem için; ülkemizin en büyük beldiyesinin ayırdığı para, reklam ve konser için ayırdığı paranın 1/3' ü kadarsa vay halimize. O zaman işe, zihinlerimizdeki ahlakî ve vicdanî depremlerin tahribatını onararak başlamamız gerekiyor demektir.

İlk düğme yanlış iliklenince tüm düğmeler sorunlu oluyor. İnsan bozulunca her şey bozuluyor. O nedenle önce ahlakî depremlerimizi onarmamız, dünyevileşen ruhlarımızı ahlakî erdemlerle yıkamamız gerekiyor.

Rahman olan Rabbim seni her şerden, beladan, afetten korusun Türkiyem.

MEHMET ARİF SELİM