Turan Şahin'in köşe yazısı
Üzerinde tanıtıcı yazı, işaret, resim bulunan ahşap, cam ya da sac malzemeden yapılan levhalara “tabela”, bu işi meslek haline getiren kişilere de “tabelacı” denir.
XIX. yüzyılda sanayi devrimi sonrası Avrupa’da ticaret ile uğraşan kişiler işlerinin tanıtımını sağlamak amacıyla işyerlerine levhalar asmaya başladılar.
Tabelacılık bu süreçte eli fırça tutan, biraz da yetenekli insanlar arasında önemli bir iş kolu haline geldi ve tabelacılık mesleği ortaya çıktı.
Ülkemizde birçok meslekte olduğu gibi bu işin öncülüğünü azınlıklar üstlendi. Yanlarında yetişen çıraklar mesleği bugünlere taşıdılar.
Onları bir merdivenin üzerinde ya da bir vitrin camının önünde yanlarında boya kutuları, ellerinde ıstaka ve fırçaları yazı yazarken görürdük.
Tabelası yapılacak işin yapısına ve tabelanın asılacağı yere göre kullanılacak malzemeyi belirlerlerdi. Tabelalar bazen sac, bazen ağaç, bazen cam olurdu.
Tasarım konusunda ilçemizdeki tabelacılara genelde güvenilirdi. Kullanılan renkler, yazı karakteri iyi düşünülmüş, seçilmiş şeyler olurdu.
Sanatçı ruhlu insanlardı, Bazen tabelalara resim de çizmek gerekir, bir ressam duyarlılığında resim de çizerlerdi. Zaten iyi resim yapabilen insanlar olurlar, yaptıkları işi kendileri de beğenir öyle yaparlardı.
Tabela olarak kullanılacak malzemenin yüzeyi temizlenir, temizliği bitince astar boya kullanılır, sonra zemin boyası çekilir tabela yazılmaya başlardı. Farklı kalınlıklarda fırçalar kullanırlardı.
Neft yağı, tiner, boya, üstüpü, boya karıştırıcısı, boya çanağı gibi malzemelere ihtiyaç duyarlardı. Tabelanın yerine asılması tabelacının görevi değildi.
2000’li yılların başlarına kadar meslek geçerliliğini sürdürdü.
Enver Sadık Erdoğan (1917-1990), oğlu Kamil Erdoğan, Sami Çetiner (1947-1985), öğretmen Sabri Benim, İsmail Turan (1963-2010) gibi ustalar aklımızda kalanların bazılarıdır.