Salih Erol'un köşe yazısı
Geçtiğimiz Ocak ayının sonlarında Diyarbakır’daydım. Sadece gezmek, görmek için Diyarbakır ve Mardin’e sekiz gün ayırdım. Bursa – Yenişehir Havaalanı’ndan Diyarbakır’a doğrudan uçuşların olduğunu biliyorsunuzdur. Ben de o ulaşım rahatlığından faydalanmış oldum.
“Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” şeklindeki o çok bilindik soruya hep aynı cevabı veririm: “İkisi de”!. Tabi, bu ikisini yapmak, bilmek için yine de yeter şart değildir. İbret nazarıyla bakmasını bilen bir çift göz ve hayret etme yetisini yitirmemiş bir dimağ gerek, bilmek için. Yoksa istediğin kadar oku; ya da oradan oraya gez. Fayda etmez.
Bendeniz gittiğim yerlere özgü bir şeyler almaya gayret ederim; bu şeylerin başında da kitaplar gelir. Yörenin tarihine, kültürüne ait kitapları kaçırmam pek. Nitekim Diyarbakır’da da öyle yaptım. Tarihî Hasan Paşa Han’ının alt katında büyük bir kitabevi vardır. İşte, orada Peymân’la göz göze geldim ve hemen çekip aldım raftan.
Diyeceksiniz ki: “Peymân nedir?”. Peymân Diyarbekir diyârında çıkarılmış ilk hususi gazetenin adıdır. 1909 – 1910 yılları arasında (Haftalık, Pazartesi günleri) çıkmış bu: “Müstakil ül efkâr Osmanlı Gazetesi” maalesef uzun soluklu olamamış ve toplam otuz altı sayı çıkabilmiştir. Acaba Diyarbekir’in ve havalisinin bundan 113 - 114 yıl önceki ahvali nasıldı? Sorusuna cevap bulmak ümidiyle bir hafta içinde Peymân’ı tamamen okudum. Bu arada dilimize Farsça’dan geçmiş olan: “Peymân” kelimesinin “Söz, yemin” anlamlarına geldiğini de belirteyim.
Diyarbakır’ın kültür tarihimizde ne kadar mühim, özel bir yer tuttuğunu artık biliyorum. Türk dilinin ve kültürünün büyük temsilcilerinin çoğu bu diyardan çıkmıştır. Said Paşa, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Ali Emiri, Cahit Sıtkı, Ahmed Arif …. saymakla bitmez. Müthiş konaklar, hanlar, camiler, kiliseler… ve en önemlisi de tarihî surlarıyla Diyarbakır bambaşka bir diyâr. Bu eşsiz beldeyi hayatınızda mutlaka bir defa olsun, görün bence.
Yazı başlığımız olan Peymân’a dönüp, oradan kısa bazı notlar aktarmak istiyorum. Madem ki, konumuz bir özel gazeteden notlardır. O halde şunu da belirtelim: Diyarbakır’da ilk gazete, Bursa ile aynı tarihlerde çıkmıştır: 3 Ağustos 1869’da valilik kanalıyla: “Diyarbekir” adlı resmi, yerel bir gazete çıkarılmıştır. Hemen hemen aynı günlerde Bursa’da: “Hüdavendigar” Gazetesi yayın hayatına başlamıştır. Basınımızın çeşitlenmesi, muhtelif gazete ve mecmuaların neşri için 1908’i beklemek gerekmiştir. İşte, on yayınlardan biri de Peymân’dır.
Gazetenin ilk sayısından başlayarak, dikkatimizi çeken bazı konulara yer verelim şimdi: “Diyarbekir nasıl bir vali ister?” başlıklı makale karşılıyor bizi mesela. Zirâ, biraz öz eleştirel bir yazıdır bu. Her şeyi hükümetten beklemek hastalığına; gelen valileri kafaya almaya çalışan kurnaz ikbal avcılarına, ağalara – eşrafa dikkat çeken bir yazıdır bu. Beylik – ağalık – paşalık, zorbalara olmuş arpalık.
Mehmed Mehdi isimli yerel bir yazar, çeşitli milletlerden oluşan bu devlette: “Yek-dil, yek-cihet bir Osmanlı milleti husûle gelebilecek midir?” sorusunu haklı bir tereddütle soruyor. Tarih, “Osmanlı” adı altında bir milletin oluşamayacağını kısa bir süre içinde göstermiştir. Bakınız, bu yazının üzerinden yüz yıldan fazla bir süre geçmiş; biz hâlâ bir millet olma sancısını bertaraf edebilmiş değiliz. Cehalet ve aşiretten millet çıkarabilmek kolay değil elbet.
Gerçi zaman zaman bazı dehşetli olaylarda bir araya gelebilmişiz; ancak bu birleşmeyi kalıcı hale getirmek konusunda sıkıntılarımız bitmemiş. 1910’da Girit Meselesi, bizi galeyan içinde coşturan milli bir meselemizdi mesela. Peymân’ın sayfaları Girit üzerine yazılar ve şiirlerle doludur.
Yöredeki mülki, askeri erkânın ve mebusların attıkları nutukların metinleri de gazetede yer bulmuştur. Bu konuşmalar, ne kadar heyecanlı olduğumuzu gösteriyor: “Havası hürriyetten, gıdası adaletten, ziyâsı hakikatten..” bir hayatın özlemi var bu nutuklarda. Ancak maalesef yaşanılan durum, nutukları havada bırakacaktır. Söylemek her zaman kolaydır ama yapmak zor! Gazetenin bir yerinde buna dikkat çekilmiş: “Hakkıyla Müslüman, hakkıyla insan olacağız; ya değişeceğiz ya öleceğiz” diyor.
Peymân’dan memleketin manzarasını gözler önüne serecek türden aktarılacak çok husus var ama bir gazete sütununda bu kadarına yer verebiliyoruz. Memleketimizi bütün yöreleriyle tanımak, dolaşmak, anlamak ve okumak dileğiyle…