Merhaba İnegöl'ün güzel insanları! 
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.

Bursa ile İnegöl arasında yer alan Aksu, sıradan bir köyden çok daha fazlasını temsil eder. Bir zamanlar kasaba, nahiye ve köy statülerinde anılan Aksu, tarih boyunca hem İnegöl’ün hem de Bursa’nın sosyal ve ekonomik yapısında önemli bir yer tutmuştur. Bu yazıda, Aksu’nun tarihî kimliğini, doğal güzelliklerini ve geçmişten bugüne olan serüvenini adım adım keşfedeceğiz.

Bursa ile İnegöl arasında stratejik bir konumda bulunan Aksu, zaman zaman köy, zaman zaman da nahiye statüsünde değerlendirilmiştir. 1970'li yıllara kadar İnegöl-Bursa karayolu güzergâhı doğrudan bu yerleşim yerinden geçiyordu.

Aksu, engebeli arazisi ve derin vadileriyle dikkat çekerken, Uludağ'ın kuzeydoğu eteklerinin tam anlamıyla sardığı zengin bir doğaya sahiptir. Bitki örtüsü ve akarsuları ile bereketli bir coğrafya sunan Aksu’da, her türlü sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Halkın temel geçim kaynağı tarım olsa da, özellikle çilek üretimi bölgede ayrı bir önem taşır.

Aksu’nun tarihî değeri de oldukça büyüktür. Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatnâmesi’nin sekizinci cildinde, Aksu için şu ifadeler kullanılır:

“Aksu Kasabası, Bursa nahiyesidir. Keşiş Dağı eteğinde bağlı-bahçeli ve evli İnegöl subaşılığı’dır. Üç mihrap/mescidi ve bir Camii vardır. Aksu Nehri, Keşiş Dağı’ndan çıkıp Nilüfer Nehri’ne karışır.”

Evliya Çelebi, 1671 yılında hac yolculuğuna çıkarken Bursa’dan Kütahya’ya doğru ilerlediği sırada bu bölgeden geçmiş ve Aksu’yu bizzat gözlemlemiştir. Bu bilgiler, o yıllarda İnegöl sınırlarının Aksu Nahiyesi’ni de kapsadığını göstermektedir. Ayrıca, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri gibi resmî belgelerde de Aksu’nun İnegöl’e bağlı olduğu net şekilde görülmektedir.

Aksu ismi yalnızca Bursa ile sınırlı değildir. Osmanlı hâkimiyetinin başladığı dönemlerde İnegöl çevresinde iki farklı Aksu Köyü dikkat çekmiştir. Bunlardan biri, günümüzde Bilecik’in Bozüyük ilçesine bağlı Tekke-Aksu Köyü’dür.

Bu köy, İnegöl Ovası ile İç Anadolu'yu ve Eskişehir yöresini bağlayan Mezit-Tekkedere Vadisi'nin doğu ucunda yer alır. Rivayetlere göre, burası Şeyh Edebâlî'nin kurduğu tekke-zaviyeye giden yoldur. Tarihî belgelerde bu bölge, İt-Burnu olarak da anılmaktadır. Ayrıca, Konya ile Bizans'ın Anadolu'daki başkenti İznik arasında uzanan posta yolu da bu vadi içinden geçmektedir.

İkinci Aksu Köyü ise Bursa’nın Kestel ilçesine bağlıdır. Bu Aksu, İnegöl Ovası’nı batıdan Bursa Ovası’na, yani Osmanlı’nın başkentine bağlayan Ulucaklar Derbendi üzerinde yer alır. Tarihte "Kadimi Beli" veya "Ulucak Beli" olarak anılan bu geçit, güvenlik açısından büyük önem taşımış ve sık sık yol kesen haramilerin hedefi olmuştur.

Bu yüzden, devlet desteğiyle bölgede yerleşim artırılmış, Aksu kasabası kurulmuş, Çiçek Dede ve ardından Samid Dede gibi önemli şahsiyetler tarafından canlandırılmıştır.

Evliya Çelebi’nin kayıtlarına göre, o dönem Aksu’da üç mescid, bir Cuma Camii, on dükkân ve bir kervansaray bulunmaktaydı. Üstelik kasaba halkı, devlet vergilerinden (tekâlif-i divaniye) muaf tutulmuştu. Bu ayrıcalık, kasabanın stratejik ve güvenlik açısından taşıdığı önemin bir göstergesidir.

Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri'nde belirtildiği üzere; Aksu Kasabası ve çevresindeki Pekmez Alanı, Yaya Viranı gibi yerler de birleştirilerek Şeyh Muslihüddîn Efendi’ye dirlik olarak verilmiş ve derbentçilik hizmetlerinin bu yolla yürütülmesi sağlanmıştır. Daha sonra ise bu görevi Şeyh Muslihüddîn Efendi'nin oğlu olan Rumeli Kazaskeri Mevlana Şemseddin Efendi devralmıştır.

Bugün her iki Aksu Köyü de resmî olarak İnegöl sınırlarının dışında kalsa da, tarihî süreç içinde İnegöl’ün sosyal ve ekonomik hayatında derin izler bırakmışlardır. Aksu, yalnızca bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda bir tarih kitabı gibidir. Her vadisi, her taşı ve her ağacı, geçmişin izlerini günümüze taşır.

Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!