1-İnsan olmak hata etmeye müsait olmaktır. Babamız Âdem aleyhisselam bile, hata şartlarının oluşmaması gereken bir konumda iken hata etmiştir.

 Hata eder olmak ne insanlıktan ne de İslam’dan uzaklaştırmaz. Hata bizim bünyemizde tohum gibi bulunmaktadır.

Hata etmemek için uğraşmak, meydana gelirse telafi etmek için gayret etmek gayet doğaldır, hatta gereklidir. Hatasızlık bir insan için mümkün olsaydı ashap hatasız bir hayat yaşarlardı.

Üstünlüklerine rağmen hatalara düştüler. Bunu bir gerçek olarak kabullenmemiz işimizi kolaylaştıracak, insanların hatalarına karşı paniklemeyeceğiz. Evliya için bile hatasızlık şartı yoktur.

2-Birbirimizi hata edişimize göre değil, hatalarda ısrar etme veya hatadan dönmeye göre değerlendirirsek daha gerçekçi olmuş oluruz. Anne-baba ve eğitimci sorumluluğu altındakine böyle bakmalıdır. Hem kazanır hem rahat yol alır.

3-Hatalının hatasını düzeltmek önemli bir meziyettir. Bazı düzeltmeler hataların kökleşmesine, hatadan daha büyük bir hatanın oluşmasına sebep olmaktadır. Düzeltmek için kolları sıvamak yeterli değildir. Sözün ve tavrın uygunluğu kesinlikle düşünülmelidir.

Hatanın kökleşmesine sebep olmak mesuliyet almaktır. Bir öğrencinin hatasını düzeltmeye çalışan öğretmen, o hatayı düzeltirken talebesi üzerinde bir öğretmen nefretine neden oluyorsa, bu tutumu hatayı hata ile düzeltmek olur ki yanlıştır.

5-Hatayı teşhir etme sonucu doğuran düzeltmeler yanlıştır. Şeriatımızın ana ilkelerinden biri kötülüğü teşhir etmeme, kötüyü konuşmamadır. Kötülük teşhir edildiği kadar güçlenmekte, taraftar bulmaktadır. Bulduğu taraftarında sabitleşmektedir.

Hata düzeltmede esas olan yaymadan, dağıtmadan düzeltmektir. Düzeltmek için seçilecek zamandan, kullanılacak kelimelere, düzeltme mekânına kadar her husus dikkatle seçilmelidir. Niyetsiz olmaz

6-En temel ilkelerden biri şudur: ‘Ameller niyetlere göredir; herkese niyetinin karşılığı vardır.’ Bu ilke, hata düzeltmek, insan ıslah etmek isteyen için iki açıdan önem arz etmektedir.

Birincisi: Niyetin Allah rızası olması durumunda ancak Allah kuluna yardım eder. Kul işini kolay becerir. İlahi yardımla yürümekle, insan kapasitesi ile yürümek aynı değildir.

İkincisi: Yapılan işin sonunda sevap elde edilmesi de ancak niyetin Allah rızası olmasıyla mümkündür. Aksi takdirde kısır bir daire içinde dönülür durulur.

Çocuğuna nasihat eden ebeveynin, öğrencisini terbiye etmeye çalışan öğretmenin, mü’min kardeşinin halini düzeltmeye çalışan kişi niyetini halis tutmalıdır. Allah için yapılanla başka bir maksatla yapılanın aynı olmayacağı açık bir gerçektir.

Bilhassa bilinçli/bilinçsiz nefsanî bir intikam, pansuman tedavisi bile yapmaya yeterli olmaz.

NURETTİN YILDIZ