İnsanın hikâyesinin başlangıcı Hz. Âdem’dir. Cennet bahçesinde başlayan ve sonrası dünyaya sürgün edilmeye dönen bir hayat…  Kâinatın Sahibinin övgüsüne mazhar olan ilk insan, meleklerin dahi önünde eğileceği kadar değerli yaratılmıştır. Cennetin o masalsı güzelliğinde dahi kendine bir yol arkadaşı talep etmiş ve Havva ile huzur bulmuştur.

Âdem ve Havva, insanlığın başlangıç hikâyesini birlikte oluştururlar. Birbirinin dostu, eşi, sevdiği, yareni, limanı, yol arkadaşıdırlar. Şeytanın tuzağına beraberce düşerler, pişmanlığın acısını birlikte yaşar, samimi bir halde tövbe ederler ve Yaratanın affına yine beraber mazhar olurlar. Sonrası insanlığın dünya serüveninin başlangıcı, sonsuzluktan faniliğe geçiştir artık… Kadın-erkek kulluk vazifesini yüklenmiş bir şekilde yola düşerler, Allah katında denktirler. Ne suretlerinin önemi vardır, ne mallarının, makam ve mevkilerinin, niyetleri ve amelleri kıymetlidir, Rablerinin yanında. İnsandan istenen, kulluk, şükür ve ahde vefadır. Yani gerçekten âdem olmak, insan kalabilmektir.  Ancak adamlığı cinsiyette sanan zihniyetlerin işine gelmez bu durum. Kadın – erkek birbirinin elbisesi, tamamlayıcısı, dengeleyen mizanı iken ayrıştırmayı, bölmeyi ve ne yazık ki ezip geçmeyi tercih ederler.  Tarihin her aşamasında olmuştur bu saçma sapan anlayışlar… Eski Roma da kadın şeytan mı? Düşüncesi ile yakılmış, kimi zaman pis, kirli diyerek ibadetgâhlara alınmamış ( Yahudilik) , kimi zamansa kız çocuğu büyüyünce kötü yola düşer mantığı ile diri diri gömülmüş( cahiliye ) , köle pazarlarında satılmış, maalesef kıymeti bilinmemiştir.

Ne vakit ki İslam gelmiş, işte o zaman kadın ve erkeğin birbirlerine karşı hak ve sorumlukları belirtilmiş, aralarındaki denge kurulmuştur. Çağlar öncesinden insanlığa hitap eden son peygamber, veda hutbesinde kadınların Allah’ın emaneti olduğunu vurgularken haklarına riayet etmelerini erkeklere hatırlatmıştır. Kuran’da eşi ile bir konuda tartışan kadının durumu Mücadele Suresi’ne ismini verirken, peygamber olmadığı halde iffeti ile meşhur Hz. Meryem bir surenin adı olmuştur. Rahmet Elçisi, Medine pazarında ashabına vazife verirken kadın-erkek ayırmaksızın sadece liyakatlerine bakarak işi ehline vermiştir.  “ Kadınlara ancak kerim olanlar ikram ederler, onlara kötülük edenler ise kötü kişilerdir” hadisi ile Efendimiz, insanlığa asırlar ötesinden seslenmiştir.

Modern zamanlarda kadın hakları, maalesef kadının insan olarak değil de cinsel bir meta gibi sergilemekten ibarettir. Kavramların o kadar içi boşaltılmıştır ki, özgürlük kisvesi altında reklamlarda, dizilerde, sosyal medya platformlarında kadın hep dişiliğiyle ön plana çıkarılmaktadır. Feminist akımlarda kadınlığın zirvesi olan annelik sanki kadınları aşağı çeken, geri plana atan bir durummuş gibi yansıtılmaktadır.  Gözler önüne estetik ve güzelliği ile sunulan kadın, maalesef kötü niyetle bakan, art niyet taşıyan, kirli, çirkin ve ahlaksız kafaların odağı konumundadır. Sapkın anlayışların bu hali taciz, tecavüz, istismar, şiddet gibi insanlık dışı durumlara sebep olmaktadır. Nice masum kadınımız bundan payını almakta ve hayatlarından koparılmaktadır. Bazen de korkunç bir ruh hali ile huzursuz ve mutsuz olarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Bu durum insan olan herkesin vicdanında yara açmakta ve toplumumuzu içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Ve bir an önce bu sorunun çözülmesi şarttır. Adaleti sağlamak için bu sapkın zihniyete caydırıcı cezalar verilmelidir.

Erkek ya da kadın insani özellikleri, karakterleri ile öne çıkmalıdır. Anne- baba olarak evlatlarımızı yetiştirirken erkek ve kız çocuğu arasında yapılan ayrıştırma, fiziki özelliklerin öne çıkarılması düşüncesi maalesef bu sorunların yaşamasında alt yapıyı oluşturmaktadır. Son kale ailedir. Çünkü o düzelirse toplumda düzelecektir. Toplumun imar edilmesi, kadın-erkeğin birbiri ile uyum ve işbirliği içinde olması iledir.  Bu yüzden hepimizin taşın altına elimizi koyup toplumuzu infiale sokan bu halden kurtarmaya gayret göstermemiz şarttır!

Sözün özü; “Kadınlar insandır, biz erkekler ise insanoğlu” (Neşet ERTAŞ)

 

Sevda ÇEVİK