Başlangıçta, bir anda okur bitirim, dediğim noktada üslubuna takıldım. Bir konferans esnasında, “Müslüman bir aile nasıl okutmuş, görmek lazım.” diye överek bu kitabı tavsiye edenin cümlelerine rastlamadığım için garipsedim. Fakat sonra duygularını, mücadelesini, cesaretini içeren kelimeleri/cümleleri beni sarıp sarmaladı.
Gecenin sıfır ikisine doğru 312 sayfayı bitirdiğimde onunla birlikte yolculuğumun da sonuna geldiğimi hissettim. Sonra YouTube'dan birkaç videosunu izledim. En son Bursa’yı tanıttığı videosu da dikkatimi çekti.
“Beni Müslüman yapmaya çalışmayın!” diyen Sarah Booth nam-kadın modern cahilane hayatına ait her ne varsa elinin tersiyle gerisin geriye itmiş, yalnızlığı ve ihlası kendine yoldaş edinmiş biriydi.
Hatta hacca gitmek için parası yokken Hintli bir Müslüman kadının ona para yollaması ve Mekke’de kontrol kapısından geçerken ilk ismini Salah Booth olduğunu söyleyerek meşhur ismini(Lauren) saklamış olması, haccın sırrına erme çalışmalarından biriydi ki etkiledi beni.
Niyeti, namazı, haccı, orucu, bir mühtedi yani hidayete ermiş sarışın bir bayandan öğrenmek bana ilginç gelecekti. Bazı değişik ifadelerle kurduğu cümlelerin örneklerini burada anlatırsam okuyucunun nasıl bir cümle yapısıyla karşılaşacağını, nasıl bir üslupla muhatap olacağını da gözlerine sermiş olacağım.
Bundan sonrası Barış Yurduna Doğru isimli kitabın satırlarıdır...
Gazi'deki yoksul bir anneye neden bu kadar çok çocuğu olduğunu sormuştum:
Burada her aileye en az yedi kişi düşmesi gerekiyor demişti. En fazla iki kişi İsrail tarafından öldürülecek, iki kişi daha kaçırılacak ve uzun süre hapiste tutulacak ya da roketler tarafından sakat bırakılacak... İkisinin eğitim alma şansı olabilir ve Filistin’i terk edecek ve asla geri dönmeyecekler. Bu da bize yaşlılığımızda bakacak sadece bir çocuk bırakıyor..
Hac’da kişisel zaaflıklarınız teker teker sorgulanır: kibir, tevazu ile rahatlık, fiziksel zorluklarla kibir, sabırla yer değiştirir ve tüm bunlar uykusuz insanlığın ezici zorluğu karşısında gerçekleşir.
Sarah Bolt, Allah'ın kulu... Hac esnasındaki samimiyetinden.
Bir sonraki ayette, sekiz numarayı geçtim: "Bazıları vardı ki, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler, ama aslında inanmazlar." Krem rengi deri koltuğa geri yaslandım nasıl oluyordu da kitap doğrudan benimle konuşuyordu. (131. Sayfa)
Pantolonumu çıkarırsam belden aşağı çıplak kalacaktım. Çok da umrumda değildi, utanç o kadar demode bir şeydi ki, arkadaş grubunda namussuzluk ya da uygunsuzluk gibi çağ dışı duyguların seçimlerimizi etkilemesine izin vermek neredeyse imkansız hale gelmişti. (121. sayfa)
"Kur'an... İçinde... English, Lauren hanım. Özellikle Tanrı’dan size.” Kur’an-ı Kerim'in ilk nüshasını böyle almıştım. Kudüs ve Filistin halkının unutulmamasını isteyen bir hediyesi olarak... (119. sayfa)
(Devam edecek İnşallah!)
AHMET TAŞTAN