Hayat olduğu gibi cihattır. Cihadı Bedir meydanından evlerimize, iş yerlerimize hatta ibadet ettiğimiz mekânlara taşımış düşünceye muhtacız. Her birimizi farklı bir alanda eriten İblis’e karşı uyanık olmamız gerektiğini geç anlarsak kaybederiz. Mükemmel görüntülü bir namazlı hayatın yanında basit görülmüş hatalarla batan nesil durumundayız. Büyük sözler konuşan ama küçük işlerde helak olan fotoğraf bizim fotoğrafımızdır. İbadet dünyamız canlandırılmalı, ahlâkımız mü’min ahlâk niteliğine kavuşturulmalı, siyaset, ticaret, seyahat veya her ne ise alakalı olduğumuz; onu Şeriat’ımıza göre yapmayı prensip edinmeliyiz. Diplomalı çocuklar yetiştirme sevdamız mü’min çocuk olarak dönüşmelidir. İşi olan gençleri ahlâklı ve işi olan gençlere çevirmeliyiz.

Hayatı yönlendirmek için var olan bir dine iman ettik. Hayatın tamamına talip olmadıkça dinimizi olduğu gibi sahiplendiğimizi iddia edemeyiz. Hayatın herhangi bir alanını boş bırakamayız. Aksi takdirde fitne bizi kuşatır.

Allah Teâlâ, gelirse herkesi kuşatacak bir fitneden çekinmemizi emretmiştir. Fitne geldiğinde sakallıları veya peçelileri istisna etmiyor. Evet, başkaları yüzünden geliyor geldiğinde ama herkesi etkiliyor. Başta âlimler olmak üzere dini ve değerlerini müdafaada kusuru olanlar yüzünden fitne, mumu kuşatmaktadır. Semtimize cami yapılması kadar ilgilenmemiz gereken acil meselelerden biri de semtimizde münkere karşı ayakta duran ve itirazını seslendiren bir grubun bulunup bulunmadığı gerçeği olmalıdır. Caminin ve cami eksenli binaların varlığı insana ait görevlerin yerini doldurmuyor. Gücü ve niteliği oranında ama herkesin münkere/din dışı işlere karşı uyanık bulunduğu bir ortam oluşturulmadıkça İsrailoğulları’nın akıbetinden kurtulmak mümkün olmayacaktır.

Allah’a karşı kıyamet gününde özrümüz olabilecek tek gerçek, nesil olarak dinimizi sahiplenmemizdir. Sohbet ortamlarında dinle alakalı muhabbetler yerine herkesin takati ile orantılı ‘iyilik teşvikçisi/kötülük engelleyicisi’ rolünü sahiplenmesi şarttır. Din adamı olarak maaş alanlara terk edilmiş din, Rabbimizin huzurunda özürsüz ve azaba müstahak durumda olmamız anlamı taşımaktadır.

Hepimizin idrak etmesi zorunlu bir hakikat vardır:

İçimizde salihlerin bulunuyor olması veya bizim ailece salihlerden olmamız akıbetin iyi olmasını gerektirmiyor. Niteliği ‘kötülük’ olanların çoğalması toplum açısından niteliği ‘iyilik’ olanların da helak olmasına mâni değildir. Kötülüğün ve kötülerin sesinin daha gür çıkabildiği toplumda ezanlar yükseliyor olması sonucu değiştirmeyecektir. İyilerin örgütlenmemesi ve seslerini gür yapmamaları belaya davetiye çıkarmalarıdır. Enfal suresinin yetmiş üçüncü âyeti yeni inmedi, Kur’an’ımızın bize hitap eden âyetlerinden biridir. Birbirini sömüren hocalar veya keyfine dokunulmaz durumu hayır olarak gören ilim adamları bu ümmetin akıbeti açısından âyetteki tehdidi iyi düşünmelidirler.

Durum gayet açıktır:

Medreselerin varlığı,

Camilerin çokluğu ve süslü yapıları, ezanların yükselmesi,

Siyasette mü’min insanların söz sahibi olması,

Umreye gidişlerin çoğalması, hacca kur’a ile gidilebiliyor olması,

Adına İslamî denen bankaların varlığı,

Okullara Kur’an dersi konması,

Kadınların tesettür engelini aşmış olmaları ve benzeri içimize ferahlık getiren olumlu gelişmeler tek başına fitnenin engeli olmayacaktır. Peygamber aleyhisselamın ikazı çok açık ve nettir: ‘Kötülük çoğaldı ise iyiliğin kurtarıcılığı yoktur!’

NURETTİN YILDIZ