İnegöl Mobilyası üzerine düşünceler-3
İnegöl Mobilyasından konuşmaya devam ediyoruz.
Hem Ajans yönümüzle, yüzlerce mobilyacı ile çalışıyoruz hem de sosyal çevremde onlarca mobilyacı arkadaşım var. Oturup konuştuğunuzda, doğal olarak dertlerini paylaşıyorlar.
İnegöl mobilyacısı mutsuz ve yorgun... Evet, para kazandılar. Güzel arabaları, güzel evleri var ancak mutsuzlar.
Çünkü firmalarını yönetemiyorlar. Kurumsallaşma, delegasyon-sistem eksikliği, insana dayalı bir sektör olması gibi nedenlerle firmalar, sağlıklı yönetilemiyor.
Bu yüzden 200-300 eleman çalıştıran patronlar bile her türlü işle kendileri uğraşmak zorunda kalıyorlar.
Son zamanlar da en çok duyduğum cümle; "Fabrikayı kiraya verip bu işleri bırakmak istiyorum"
İnegöl mobilya patronajı, büyük oranda alaylı... Ve birinci kuşak patronlar... İş kültürleri, sanayici kültürleri yok. Ve maalesef böyle bir eksiklik de hissetmiyorlar.
O yüzden arabalarına yatırım yaptıkları kadar; işlerine, işlerini geliştirmeye, sistem kurmaya, kurumsallaşmaya yatırım yapmıyorlar.
Mobilya sektörü, özellikle 2002 sonrası doğal olarak büyüyor. Bu gün firmalar patronların çok önünde. Ve patronlar, firmalarının büyüme hızına yetişemiyorlar.
Mobilyacılarımız ucuz eleman peşinde. Kaliteli elemana maddi manevi değer vermiyorlar. Mobilyacımız artık kazandığının bir bölümünü elemanlarıyla paylaşmayı öğrenmek zorunda.
Mutlu eleman aidiyet hisseder. Aidiyet hisseden eleman daha özverili ve verimli çalışır. Sonuçta eleman varsa firma var.
İnegöl mobilyacısı; bilgiye, tecrübeye, danışmanlığa, değer vermiyor.(İstisna firmalar var tabii ki ancak çok çok az)
Kendilerini de geliştirmedikleri için firmalarını yönetmekte zorlanıyorlar. Hep nitelikli eleman sıkıntısından bahsedilir sektörde. Ancak öncelikle nitelikli patron sorunu var bence. Çünkü nitelikli elemanı yönetmek içinde bilgi ve birikim gerekiyor.
100 takım üretirken hangi mantıkta firmalarını yönetiyorlarsa, 500-1000 takım seviyesine gelmiş firmalarını, aynı mantıkla yönetmeye çalışıyorlar maalesef.
Patronların artık hem kendileri için hem de firmaları için mobilyadan kazandıklarının bir kısmını, yine işe vermeleri gerekiyor.
İşe yatırım derken; fabrika binası yapmak ya da makine almak değil kastettiğimiz.
İnsana yatırım... Sisteme yatırım... Kurumsallaşmaya yatırım...
Bu yazıyı 7 sene önce yazmışım. Maalesef değişen çok bir şey yok.
Bakın en başarılı firmamız Çilek.Ancak Muzaffer Çilek ilk okul mezunu olarak başladığı iş hayatına patron olduktan sonra lise ve üniversiteyi bitirdi.Amerika'da 6 ay kalarak ingilizce öğrendi.Eğitimden sosyal hayata kendi kişisel gelişimini hep yukarı taşıdı.Kendi kişisel gelişimi ile firmasının gelişimi paralel seyretti.
“Oldum” demedi.Ve hala kurumsallaşmaya, verimliliğe, personel eğitimine yatırım yapmaya devam ediyor.
Bir sohbette Muzaffer Çileğ'e “çok paranız olduğu için mi bu yatırımları yapabiliyorsunuz yoksa markanıza yatırım yaptığınız için mi çok para kazanıyorsunuz “ diye sorduğumda “İnegöl’de ki mobilyacıların çok parası var.30 dan fazla Porsche varmış İnegöl'de” cevabını vermişti 5 yıl önce.
Bu gün piyasalarda fırtına çıktı.İyi kaptan gemisini en az hasarla kıyıya ulaştıracaktır.
Artık mobilyacılıktan iş adamlığına geçmemiz gerekiyor.
Patronaj olarak toplam kaliteniz nerede ise firmanız da orada oluyor günün sonunda.