Güven hemen hemen her sektörün en önemli temel sütununu oluşturmakta. Güvenin içinde iman, inanç, itibar, kalite, teslimiyet var, güven duygusu aynı zamanda motivasyon ve başarıyı da içerir. Her hangi bir iştigalin içinde güven duygusu yok ise o iştigalin başarıya ulaşma şansı hemen hemen hiç yok. Son zamanlarda ülkemizde güven duygusunun öylesine zedelendiğine şahit oluyoruz ki adeta mahşeri yaşıyoruz. Hani hesap günü herkes birbirinden kaçıyor ya işte öyle bir ortam varmış gibi toplumsal güven kayıp olmuş durumda. Güven, inanç ve itibar aile içinde yerle zibil ve zebil olmuş.

Malum son günlerin en önemli günden maddelerinden biri de tağşiş ve hileli mal üretimi. Bu işleri yapanların ürettikleri yiyecekler ilgili bakanlık tarafından laboratuvar ortamında inceleniyor, incelenen ürünün tağşiş ya da hileli olduğuna karar veriliyor, buraya kadar her şey çok normal. Normal olmayan bakanlığın laboratuvar ortamında yapmış olduğu tahlil ve incelemenin karşılığının toplumsal anlamda kabul görmemiş olması. Bu bir güven, inanç ve itibar kaybıdır ki bu toplumsal kenetlenmeyi her an zora sokacak bir durum. Güven, inanç ve itibar sadece bu sektörle ilgili bir yaklaşım değil, örneklerin çoğalması toplumsal dejenerasyonun ne boyutlara ulaştığını gösteriyor.   

Adalet makamları bir karar veriyor. Adalet makamının verdiği kararları, kendinden yana değerlendiren çıkar odakları, hüküm veren makamı töhmet altında bırakılabiliyor. Adalet makamının verdiği karaları eleştirenlere toplumsal bir tepki konulması yerine güven, inanç ve itibar öylesine zedelenmiş ki insanlar adalet makamının verdiği hükümleri eleştiriyor, adalet makamını eleştirenleri baş tacı yapıyor. Kimse de çıkıp adalet makamının verdiği karalar doğrudur, vicdanidir, hukukidir, adildir diye bir yorumda bulunamıyor.

Eskiden ÖSYM ve diğer makamlar çeşitli adlar altında sınavlar yaparlardı ve bu sınavların sonuçlarını bütün toplum kabul ederdi. Yapılan sınavların objektifliği ve tarafsızlığı sorgulanmaz ve insanlar tarafından öylece kabul edilirdi. Şimdi güven, inanç ve itibar öylesine zedelenmiş ki yapılan her türlü sınav sonuçları sorgulanıyor ve sonuçlarla oynandığı algısı insanların beyinlerini işgal ediyor.

TUİK diye bir kurum var, bu kurum son zamanlarda güven, inanç ve itibar konusunda o kadar kötü ün yaptı ki açıkladığı sonuçlara kimse inanmıyor. TUİK çok önemli bir kurum bu kurumun başına hükümet memurları yerine devlet memurlarının atanması çok yerinde bir karar olacak. TUİK de çalışanlar da devlet memuru, bunu bilmediğimi zannedenler çıkacaktır ama ben bu kavramı özellikle kullanıyorum. TUİK çalışanları istatistik bilimini öylesine hoyratça kullanıyor ki çalışanlar ve emekçi halk sürekli bundan zarar görüyor. TUİK çalışanlarından hükümet memuru gibi değil de devlet memuru zihniyetiyle çalışmalarını bekliyor nice emekçi.  

Kamu kurum ve kuruluşlarında görevliler bir kılıç gibi olması gerekir. Bunlar devletin memurudur. Devlet memurları devletin hakkını korumaya çalışırlar aynı zamanda da halkın da hakkını korurlar. Hakkı kılıç gibi eşit oranda ortadan ikiye bölerler. Devletin hakkını kula, kulun hakkını devlete yedirmezler. Devlet hükmü şahsiyeti olan bir yapıdır. Bu yapıda herkese aş, iş, barınma, yemek, güvenlik, adalet, sağlık, eğitim hakkı hizmeti vardır. Bu hizmetlerden yaralanmak belli bir zümrenin tek başına hakkı değildir. Sahipli ya da sahipsiz herkesin objektif, adil ve haktan yana bu hakları kullanması bir vatandaşlık hakkıdır, bu haklar belli bir zümreye tahsis edilemez.

Toplumsal yozlaşmanın, toplumsal çürümüşlüğün temelinde yatan güven, inanç ve itibarın yoksunluğu devletin bekası için bir tehdit oluşturmakta.  Bu yoksunluğu gidermek, toplumsal katmanlarda yeniden bu duyguların oluşması sağlamak hükümetin birinci önceliği olmak zorunda.

ÖZER YILMAZ