Nurettin Yıldız yazdı

Allah ondan razı olsun. Camilerimizin duvarlarına adı yazıldı. Adı, Peygamber aleyhisselam efendimizin adı ile anıldı. Vefanın, dostluğun, fedakârlığın simgesi oldu. Sevdi, sevgide zirvelere tırmandı. Sevdiği kadar da sevildi. Ne unutuldu ne de kıyamet sabahına kadar unutulacaktır…İlk ve tek adam olarak insanlığın başına yerleşti. Peygamber aleyhisselamdan sonra bu ümmetin ilk ismi oldu. Adına eserler yazıldı, şiirler dizildi. Örnek oldu, örnek alındı. Onu Allah sevdi, Peygamber’i sevdi, bütün iman edenler sevdi.

İlk gününden son gününe kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkadaşı ve tesellisi oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem isteyince ve gerektiğinde mal verdi, evlat verdi, can verdi. Verdiklerini unuttu ama vermeyi hiç unutmadı. Adeta Allah Teâlâ, Muhammed aleyhisselamı son peygamberi olarak seçtiği gibi onu da son peygamberinin ilk dostu gibi seçmişti. O da bu seçilmişliğinin hakkını verdi. Her günü, bir öncekinden daha verimli oldu. Vefa üstüne vefa, iyilik üstüne iyilik koydu. Ne usandı ne de yoruldu. Mü’min olarak yaşadığı yirmi beş yıllık dünya hayatını bir sevap makinesi gibi işletti. Ölçülemez biçilemez sevaplar biriktirip gitti Rabbine. Gündüzünü, gecesini, varını yoğunu, her şeyini en iyi şekilde değerlendirdi. Kimse yorulduğunu görmedi, usanma belirtisi göstermedi. Sabretti, direndi ve en yüksek makamları kazandı da öyle gitti…Allah ondan razı olsun.

Onu konuşurken iki yönü ile konuşmadıkça anlaşılmış sayılmayacak bir şahsiyet sahibi olarak yaşadı. Onun birinci yönü, bütün arkadaşları gibi olan yönüdür. Herkes gibi o da namazını eda etti. En güzel namazları o kıldı. Cemaatten biri de oldu, o cemaate imam da oldu sonunda. Haccetti, hac önderi oldu. Zekât verenler arasında zekât verdi. Ramazan ayında oruç tuttu. Bedir gazvesine katıldı. Uhud gördü. Her mü’minin yaptığını yaptı. Allah’ı sevdiğini belgeleyen amellerle gün geçirdi. Mü’min kardeşlerine yakın durdu, onlarla ilgilendi. Kölelerini azat etti. Hastalarını ziyaret etti, ölenlerin cenazesine katıldı. İyilik edenlerden oldu. Sabrı emreden âyetler okunduğunda ilk itaat eden kişi olarak onun adı anıldı. Ne emretti ise Allah, o da ona uydu, uyulması için çalıştı.

Bu, Ebu Bekir’in birinci kimliğidir. Bu kimlik ona ‘iyi Müslüman’ olma vasfı kazandırdı. Herkesin yaptığını yaptı, en iyisini yaptı. Sevap kazandı, vasıf kazandı.Allah ondan razı olsun. Ebu Bekir’in o eşsiz kimliğinde ortaya çıkan bir yön daha vardır. O yönü ile de, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden sonra bu ümmetin ilk adamı olmayı hak etmiştir. Gönüllere kurduğu tahtını, siyasette, tarihte ve bu ümmetin bulunduğu her alanda pekiştirmiştir. Ebu Bekir’in ahiret için sevaba dönüşen amellerine göre bu amelleri, onun üzerinden ümmetinin kazancı durumunda olmuştur. Ebu Bekir yapmış ama Ümmet kazanmıştır. Ümmetten olup yaptığı ile ümmete kazandırmak olan bu yönü, onu herhangi bir sahabi olmaktan alıp eşsiz bir sahabi ve en yüksek derecedeki mü’min yapmıştır.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber hicret ederken ve mağaradaki günlerinde o, birinci Ebu Bekir idi. Büyük sevaplar ve unvanlar kazandı o mağarada. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği o gün, gökleri hüzne boğan ölüm olayını duygusallıkla karşılayan Ömer’i bile karşısına alıp: “Kim Muhammed’e ibadet ediyordu ise bilsin ki Muhammed öldü. Kim de Allah’a ibadet ediyordu ise, Allah Hayy ve Kayyûm’dur” derken Ebu Bekir, ikinci kimliğini bize göstermiştir. Peşinde ilk günden son güne kadar dolaştığı sevgili dostu Peygamber aleyhisselamın davasını önde tutma anlayışı, diğer bir Ebu Bekir olma görüntüsüdür. Allah ondan razı olsun; o gün ağlaması en uygun görülecek olan o idi. Ama ağlamak yerine ümmetin geleceğini düşündü. Çeyrek asırlık ahengi bir kenara bıraktı ve ümmetin geleceği endişesi ile Halifeliği ayağa kaldırdı. Peygamber aleyhisselamın arkasından matem tutma yerine, onun ardından davasını sürdürmeyi yeğledi. Üsame’nin ordusunu cepheye sürdü. Kur’an’ı bir araya getirdi. Zekâtın gevşemesine karşı kıyam etti. Sünnet’i canlı tuttu. Muhammed öldü ama davasının ölmesine izin vermedi.

Ebu Bekir, bu yönü ile ümmetinin adamı olarak sabitleşti. Allah ondan razı olsun. Büyük düşündü, büyük işler yaptı. Kendisi için yaşamadı. Ümmet için uykusuz kaldı. Hatıralarla zaman geçirmedi, bitmez tükenmez hatıralar bıraktı. Sürülecek izlerin sahibi olarak Rabbine gitti.

O büyük örnek sahibinden Allah razı olsun. Hatırası anıldığında ‘İşte Müslüman!’ denmeyi, kıyamete kadar onun gibi hak eden elbette hiçkimse olmayacaktır.