Salih Erol yazdı
Hicrî 1445 senesinin mübarek Ramazan-ı şerifi ile buluştuk elhamdüllilah. Rabb’im cümle âlem-i İslâm’ın ve içinde de bizim kurtuluşumuza vesîle kılsın inşallah! Kafir zulmü altında uzunca zamandır zor zamanlar geçiren din kardeşlerimize en içten selâm ve duâlarımızı gönderiyoruz.
On bir ayın sultanı yaklaşınca başta Kur‘an-ı kerîm olmak üzere dinî kitaplarımızı çıkarıyor ve onları Ramazan süresince mütalaa etmeye gayret ediyorum. Rahmetli paşalarımızdan biri – Allah rahmet eylesin, Edhem Paşam – neredeyse tamamı Fransızca kitaplardan oluşan özel kitaplığına Ramazan vakti gelince örtü çeker ve o kitapların ağzını açmazmış. Onların yerine masasının üstüne İslâm dini ile ilgili kitaplar serer; gidip gelip onları okurmuş. Bizimki de biraz o hesaptan gibi! Tabi, bu işin latife kısmı; laf lafı açarken hatırıma gelen bir anekdot oldu. Yoksa ben merhum paşa kadar alafranga olamam. O da muhtemelen benim kadar yerli ve dinî olamazdı, Allah ül a‘lam (En doğrusunu Allah bilir).
Geçenlerde eski dinî kitaplarımın arasından birini çekip çıkardım, bu Ramazanda okumak için. Bu yazımızın konusunu o kitaptan çıkardık. Kitabımızın adı: “Türkçe Hutbeler”. Diyanet işleri reisliği tarafından 1927’de hazırlanmış ve o yıl yayınlanmış bir kitap. Açıkçası, yıl 1927 olduğu için başlangıçta pek önemsememiş gibi aldım elime ama biraz okuyunca esaslı, güzel bir kitap olduğunu gördüm. Kitabın giriş yazısını (Mukaddime) dönemin Diyanet Reisi Mehmed Rifat Efendi yazmıştır. Diyanetin kurucu reisi Rifat (Börekçi) Hoca’yı bilen bilir ki, kendileri Milli mücadelemize en başından beri destek vermiş mühim bir âlimdir. Bu onurlu tutumu onu Osmanlı döneminin Ankara müftülüğünden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet işleri başkanlığına taşımıştır ve bu vazifeyi 5 Mart 1941’de vefat edene dek tam 17 sene sürdürmüştür.
Türkçe Hutbeler kitabı dönemin imam ve vaizlerine Cuma hutbelerinde faydalanacakları bir rehber kitap olarak hazırlanmıştır. Malum, günümüzde Diyanet’in merkezî hutbe uygulaması var ya, işte, bu neredeyse yüz yıllık kitap bu uygulamanın başlangıcı gibi sayılabilir. Cuma günleri cemaate hutbe okuyacak hocalara hazır kalıp şeklinde sunulmuş bir rehber sayılır, Türkçe Hutbeler. 269 sayfalık bu hacimli hutbe kitabında muhtelif mevzularda tam 51 hutbe örneği mevcuttur. İlk hutbenin başlığı: “Çalışan mükâfatını görür”; son hutbeninki ise: “Askerliğin şerefi” şeklindedir. Biz bu hutbelere sadece dinî değil, aynı zamanda tarihî bir bakış açısıyla bakıyor ve o dönemin din - toplum ilişkilerini bu vesileyle çıkarabiliyoruz. Tabi, ilmî çıkarımlarımıza bu dar sütunda yer vermemiz mümkün değil ama mademki aylardan Ramazan. O halde bu kaynak eserde onunla ilgili hutbeler arayalım ve bunlardan alıntılarla yazımızı noktalayalım!
Türkçe Hutbeler’in 27. hutbesinin başlığı: “Ramazan-ı şerîf ve Oruç” ve hemen bir sonraki hutbenin başlığı ise: “Oruç ve Ehemmiyeti”dir. Sonraki iki ayrı hutbelerde ise Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı konu edilmiştir. Hutbelerin hepsinin giriş kısmında Kur‘an-kerimden ayetler ve ardından hadislere Arapça aslıyla yer verilmiştir. Bunları müteakkıben Türkçe olarak, gayet sade bir halk diliyle hutbeye devam edilmiştir.
Ramazan ve Oruç hutbesinden bir alıntı yapalım: “Ey cemaat-i Müslimîn! Allahü Teâlâ ve takaddes hazretleri Furkan hükmünde buyuruyor ki: Ramazan-ı şerif ayı, insanları doğru yola götüren, Hak ile batılın arasını fârik olan, Kur‘an-ı kerimin inzâl buyrulduğu mübarek bir aydır. İçinizde her kim Ramazan ayında hazır bulunursa onu oruçla geçirsin… Allah, sizler için kolaylık murad buyurur… Ey Müslümanlar, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere farz kılmış olduğu oruç ulvî bir ibadettir…”.
1927 tarihli bu Türkçe Hutbeler kitabını okuyunca görüyorum ki, günümüzden bile daha güzel bir çerçeve içinde dinî ve sosyal meseleler ele alınmış ve Kur‘anî bakış zaviyesi lâyıkıyla verilmiştir.
Bütün bunları yazdıktan sonra dikkatinizi çekmek istediğim bir husus daha var:
Günümüzde maalesef devlet düşmanı, sözüm ona bazı: “Dinî!” cemaatler durmadan Cumhuriyeti ve onun kurucularını kötülemektedir. Oysa 1927 gibi inkılapların yoğun yapıldığı dönemde bile devlet matbaasında Türkçe Hutbeler gibi esaslı din kitapları hazırlanabiliyordu. Gerçi dinin anadilimizde verilmesinden hazzetmeyen ruhban kılıklı aracı kesimler hep var olagelmiştir. Bundan 100 yıl önce Diyanet teşkilatı reisiyle, idari kuruluyla ve binlerce imam-hatip ve vaiz kadrosuyla camilerde halka dini mesajları serbestçe aktarabiliyordu.
Geçmişte yer yer bazı geçici sıkıntılar yaşanmakla birlikte bu ülkenin kurucuları hiçbir zaman İslâm dinine karşı tavır almamış ve bilakis şu an yüzüncü yılını idrak eden Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’te bizzat TBMM tarafından kurulmuştur. O yüzden Cumhuriyete saldıran; en hafif tabirle densizler denilebilecek güruha sağlam tarih bilgisi olan; devlet ve milletini seven hiç kimse itibar etmez.
Cümle Müslüman kardeşlerimiz şehr-i Ramazanı tebrik ediyorum. Selâm ve duâ ile..