“Bir roman okurken katille empati yapabilir insan!” sözüyle başladı düşünce yolculuğu. Evet, bir insan öldürmeyi ömrü hayatında hiç düşünmeyen birinin, katille empati yapması elbette ki onu haklı gösterebilecek bir durum değildir. Belki ama anlama noktasında bir adım atmış olabilirdi.

Masanın etrafına toplanmış bir grup öğrencisi için yepyeni bir konu tasarlamıştı: “Katille empati yapabilme.” Mademki etkilendiği romanın satırları arasında bir insanı yok eden, onun hayatına son veren katille empati yapabilen ve yazarlığa adım atan bu gençler de “dindarlaşan bir insan” ile empati kurabilirlerdi.

Yeni yazacakları hikayenin konusu buydu. Yani beş vakit namaza yeni başlamış ve ömrünün sonuna kadar buna titizlikle devam edecek olan bir insanla empati kuracaklardı. Ya da modern bir hayatın özgürlük rüzgarlarında saçlarını savurmuş genç bir kız, başörtüsü takmaya niyetlenmiş ve ömrün sonuna kadar saçının telini göstermemeye niyet etmiş birinin ruhuyla empati kurabilirlerdi bu gençler.

 Ya da ticaretinde devamlı hile yapıp bereketsiz bolca kazanan ve bunu sorunsuzca harcayan bir tüccar yerine artık helal kazanmaya dikkat edecek bir tüccar ile empati kurabilirlerdi.

Belki de kan davalısını öldürmek ve ömrünü hapishane koğuşunda geçirecek olan geleceğin katili masum bir gençle empati kuracaktı. Belki tüm aile baskılarına direnerek barıştan yana, affetmekten yana olan bir genci akıletmesiyle empati kurabilirlerdi. Affetmenin ne kadar büyük bir erdem ve kendini aşmak olduğunu öğrenmiş sinirli bir insanla  empati kurabilirlerdi.

Bu değişim süreci onların hayatında nasıl başladı? Buna dikkat kesileceklerdi; ya bir sohbet ortamında ya da okudukları bir romanda, dinledikleri bir konferans, çok etkileyici bir film ya da o güne kadar hiç düşünmedikleri bir nasihatten dolayı düğmeye basılmış ve akıl ve gönül dünyasında bir takım değişmeler yaşamış olabilirdi.

Kalem tutan gençler belki de kendileri böyle bir sürece yaşamış olabilirler de meseleyi daha kolay anlamak ve anlatmak için kendinden örnek vermek adına onu yazabilirlerdi. Ama daha yolun evvelinde oldukları için uzun zaman ne getireceklerini bilmeden bu empatiyi kurabilirlerdi.

Nasılsa bir kurgu oluşturacaklardı. Kurgunun kaderi kendi ellerindeydi. İstedikleri yöne çevirebilirlerdi bir kader yazıcısı gibi. Lakin biliyorlardı ki kendileri de aciz;  yazdıkları da sadece bir kurguydu.

Masanın başında oturan gençler zorlanıyorlardı. Kurguyu bulsalar da onunla empati kuracak kelimeler zihinlerinde fink atarken bir türlü çıkış yolu bulamıyorlardı.

Lakin yoğunlaştıklarında, kapakları açılan bir barajdan fışkıran sular gibi azar azar daha sonra da güçlü bir şekilde kalemin ucunda fışkıracak kelimelere bürünen fikirler bulmalıydılar.

Yazmak doğum sancısı gibi geliyordu şimdi onlara. Zorlanıyordu zihinler. Kelimeler sürünerek satırlardaki yerini alırken son cümleleri de yazıyorlardı.

“Eh oldu işte!” diyebilecek bir düzeydeydi şimdi yazdıkları. Ama bu bir başlangıç olsun. Söz belki ileride daha fazlaca dindarlaşan insanları romanlarda, dizilerde takip edecek onları iyi gözlemleyecek ve hissetmeye çalışacaktı. Acaba bu görevi veren öğretmen onların da bu düzeyde etkilenmeleri mi bekliyordu, o da şimdilik muammaydı.

AHMET TAŞTAN