Recep Akakuş yazdı

İnegöl fatihi Turgut Alp de kendi adıyla özdeşleşen Turgut Eli’nde ikamet eylediği için Geyikli Baba ile yakın temas içinde bulunmuştur.

Turgut Alp-ileri yaşta olmasına rağmen -Orhan Gâzî tarafından gerçekleştirilen bütün fetih harekâtına iştirak etmiş ve bu arada, Geyikli Baba’nın manevî nüfûzu altına girmiştir.

Turgutalp, engin bir saygı ile bağlandığı Geyikli Baba’nın sohbetlerinden derin bir haz duymuş ve -ileri yaşına rağmen- kendisini O’na hizmete adamıştır.

Bazı vakfiye kayıtlarında görülen işaretlerden anlaşıldığına göre, Turgut Alp, sarayını dahî -İnegöl’de değil- Baba Sultan Köyü’nde yaptırmıştır.

Baba Sultan, Akbyık Sultan’ın aksine tasavvufta fakrı tercih eylemiş ve dünya malına hiç rağbet eylememiştir. Bu nedenle de Orhan Gâzî tarafından kendisine yapılan dirlik tahsis edilme teklifini kabullenmemiştir.

Hükümdar tarafından yapılan bir teklifin de reddi uygun görülmediğinden, Sadece, dervişlerin yakacak ihtiyaçlarının karşılanması için Baba Sultan Köy sınırları içinde yer alan bir tepeciği baltalık olarak, kabul eylemiştir.

Sonraki yıllarda –muhtemelen- bu tepeciğe Turgut Alp, bir saray inşa ettirmiştir. Turgut Alp’in aracılığı ile Orhan Gâzî ile tanışan Geyikli Baba, ona da manevî nüfûzunu hissettirmiş ve Orhan Gâzî ile de dost olmuştur.

Geyikli Baba, bazı şeyhlerde görüldüğü üzere şeyhlikten şahlığa yükselmeyi hedef almadığı için iktidar sahibi hükümdarlar ile hiç takışmamıştır.

Bilakis Orhan Gâzî’ye: “Milk ü mal, Hakk’ındır. Onu, ehline verir. Biz, onun ehli değiliz. “der.

Ehli kimdir? diye sorulunca da “Hak Teâlâ, dünya mülkini sizin gibi han ve hükümdarlara ısmarladı. Diğer emvâli de muâmele ehline ısmarladı ki kulları, mesâlihlerini ve ihtiyaçlarını karşılasın diye… Bizlere gelince, Gün yeni… Nasîb olan rızık dahî yeni…” diyerek gerçek manada Ebdâlân-ı Rûm olduğunu ortayakoymuştur.

 “Ebdâl” kelimesi, sakın ola da Türkçe’mizde kullanılmakta olan abtal kelimesi ile karıştırılmasın. urada: “ebdal” kelimesi, bedel kökünden türetilmiş bir terimdir ve dünya hayatına bedel olarak ölüm ötesi hayatı tercih eden kimseler için kullanılmıştır ki kendi ifadesi ve yaşantısı ile Geyikli Baba da bu inancın önde gelen temsilcilerindendir.

Bu sebepten Babasultan, Orhan Gâzî’nin vermeyi teklif ettiği dirlik tahsisini kabul etmemiştir. İnzivâ ve uzleti tercih eden Geyikli Baba, temsil ettiği düşünceyi hayatına yansıtmıştır.

Şehir hayatından uzak dağlarda ve hayvanat âlemi ile iç içe yaşamıştır. O kadar ki geyikleri, kendine alıştırmış ve onları eğiterek hizmetlerinde kullanmıştır. Sütünü içmiş, etini yemiş ve derisini de elbise olarak değerlendirmiştir.

Bu tür yaşantısının ve tasavvuf geleneğinin bir simgesi olarak da bir kaç geyik boynuzu, türbesinde günümüzde –bile hâlâ- teşhir olunmaktadır.