Hülya Yoran yazdı
Aklımız doğruyu eğriden ayırır.
Doğruyu bulduktan sonra istikamet üzere olmamıza imkan veren nedir?
Buna sabır, sebat, irade ve niyet gerekir.
Bunu akıl mı yapar, gönül mü?
Akılla yola çıkan nereye ve nasıl yol alır?
Gönülle çıkan nereye yol alır?
Aklımızın karar verdiğini düşünürüz lakin verilen karar “bencillik” üzerineyse nefsaniyete işaret eder.
“Adalet veya hakkaniyet” ölçüsüne uygun bir kararımız olmuşsa işte o zaman gönüle işaret eder.
Çok akıllıyım diye geçiniyorsanız egonuz tavan yapıyordur ve bu haldeyseniz “aklınız değil, nefsinizdir size oyun oynayan.”
Aklımızı kullanmayacak mıyız diye sormayınız. Bizim lafımız bu söylem için değildir bilesiniz.
Şöyle ki; akıl bir şeye karar veriyor, mesela bilim diyor ki her mevsimin meyvesi zamanında yenmelidir.
Aklınız da bunu onaylıyor. O halde kış mevsiminin meyvelerinden ayvayı yaz meyvelerinden kirazı, karpuzu alıp yemeniz gerekiyor.
Ben yemeyeceğim dediğinizde bu kararı veren merkez neresi?
Aklımız mı, nefsimiz mi?
...
Nefsin hedefi vardır, gönlün ise niyeti !
Hedef konulur, niyet inayetle olur.
Birinde kişisel başarı dürtüsü, diğerinde Allah’ın yardımı olur.
Dürtü hırsı, niyet azmi artırır.
Hedefi olan hedefine ulaşınca “ben yaptım der.”
Niyeti olan niyetine kavuşunca “Rabbim kavuşturdu der.”
Biri nefsanî, diğeri ruhani yani kalbidir.
Aklıyla yola çıkan dağa çıkan gibidir, yüksekte olmak ister. Bunun için ya makam arar ya da taht.
Gönlüyle yola çıkan Rabbinin rızasına talip olmaktan başka bir muradı olmaz.
“Fütühatı Seyyid Ruhi, İçimizdeki Firavun, s.20.”
Her ikisi de ulaşmak istediği yere başarı diyelim.
Birinde beklentiler dünyevi olacak, kişi hırslı olacak ve ekseriyetle düşman kazanacak.
Diğerinde ise beklenti Allah’ın takdirine göre olacak, azimli olacak ve mutlu olacaktır.
Muhabbetle kalın.