Toplumların geleceğe hazırlanmasında, şüphesiz ki öncü rol oynayan öğretmenler olmuştur çağlar boyunca. Bu ulvî mesleğe emek vermiş olan geçmişlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Şu anda emek veren tüm öğretmenlerimize de hürmetler sunuyor,sağlık ve afiyet diliyoruz.
Bu vesileyle bazı hususları acizane olarak hatırlatmak faydalı olabilir.
Öğretmen kelimesi, öğretmek işini ifade eden bir kelime. Oysaki her öğretmen aynı zamanda bir eğitmendir, çocuklarımıza bilgi öğretmenin yanında, onların davranışsal gelişimini de sağlamaya çalışır.
Eskiden öğretmenlik mesleği muallim olarak isimlendirilirdi. Yani "ilim öğreten" denirdi öğretmene. Bilgi kelimesi, ilim kelimesinin tam karşılığı değildir. Reform sonrası Avrupa kıtasında, sedece bilinmesi gerekenleri ifade eden bir "yavan" kavram olmuştur bilgi kelimesi. Onların tarihi, sosyal ve dini yapıları; dünyayı tek hedef haline getirdiği, pozitivist anlayışa büründüğü için, bilgiyi ahlakî erdemlerle birleştirme ve ahiret inancı eksenli "hayırlı olana" yölendirme kaygısı taşımamışlardır. Yani bilginin kaynağını göz ardı edip, bilginin Yaratıcı ile olan bağlantısını kesip, salt bilgiye odaklanmışlardır.
Oysa ki medeniyetimiz tarihine baktığımızda; her şeyi yaratan yaratıcının, yaratma sanatını anlama çabası olarak algılanan bilgi, o bilginin kaynağı olan Yaratıcı'yı tanıma, O'nun yaratma sanatının inceliklerini ve hikmetini görme olarak algılanmıştır. Buna ilim denmiş ve bunu ögretenlere muallim denmiş, bu alanda ilerleyenlere ise alim denmiştir. Ve o alimlere büyük değer verilmiş, sultanlar alimleri baş tacı etmiş, zira alimlere peygamberlerin varisleri olarak bakılmıştır.
Hemen her şeyin dünyevileştiği, Yaratıcı'nın hayatın dışına atıldığı, ahlakî erdemlerin değersizleştiği bir felsefenin batıdan dünyaya yayıldığı bir gerçek. Bunun neticesi olarak dünyanın her geçen gün dahada cehennemleştiği de bir gerçek. Sadece dünyevi hedefleri olan, o hedeflere ulaşmak için bilgiyi kullanan fakat kendinden başkasını düşünmeyen, bu dünyanın sonrasını kabullenmeyen / umursamayan ve dolayısıylada ahlakî olanı reddeden bireyler toplumsal sıkıntıların kaynağı haline gelmiştir, dünyada uçurumun kenarına gelmiştir. Durum özetle budur.
Çıkış yolu ilimdir, çıkış yolu muallimlerdir, çıkış yolu ahlakî ilkeleri eğitim sistemimizde öncelemektir.
Sadece kuru bilgiyi ezberleyen, test çözme makinesi haline getirilen, bencillik abidesi, kendisinden ve dünyevî hedeflerinden başka bir şey umrunda olmayan, parayı ilahlaştıran bireylerin egemen olduğu toplumların ve dünyanın hali ortadadır.
Örnek: Haftalardır Türkiye'de konuşulan bir mevzu var, malumunuz.Daha fazla kazanmak için, doktorların yer aldığı "yenidoğan çetesi" olayı. En az on masum bebeğin ölümüne neden olmuşlar, ne için para için. Kazan da nasıl kazanırsan kazan şeklindeki materyalist mantık, ahlakî bir ölçütü olmayan mantık insanı bu şekilde masum bebek öldürmeye bile itiyor. Sadece bu suçu işleyenleri hapsedip geçecek miyiz, bu kadar okumuş ve bilgi sahibi insanlar nasıl böyle vahşileşebiliyor diye sogulamayacak mıyız, çocuklarımızı yetiştirirken hangi değer yargılarını eksik bırakıyoruz diye bir özeleştiri yapmayacak mıyız?
Harçlık vermedi diye anne babasını öldüren, dedesini bıçaklayabilen bir zihniyet, bir yılda 18 bin Gazze'li çocuğu katleden bir zihniyet ve o katil İsrail'e dur diyemeyen insanlık; aynaya bakarak insanlığını, vicdanını, merhametini, ahlakını sorgulamayacak mı?
Bu sorgulama yapılmadan geçen her gün, insanlığı biraz daha felakete sürüklemektedir.
İlimle, hikmetle, ahlakla yetişen bireyler tersine çevirebilir bu gidişatı. Bu bireyleri de ancak ögretmenlerimiz / muallimlerimiz yetiştirebilir. Mazeretlerin arkasına saklanmadan, elinden geldiğince insan yetiştirmeye gayret sarfeden tüm öğretmenlerimize selam olsun.
MEHMET ARİF SELİM