Dün öğretmenler günüydü. Kutlu olsun. Aslında sevgili öğretmenlerimiz için sadece bu günü değil senenin bütün günlerini böyle kutlasak yine az gelir. Her kasımın son haftasında onları konuşur, anarız, ama üzülerek söylemek gerekirse onları tam olarak anlamaktan uzağız.

Bize belki annemiz, babamız kadar emeği geçen bazen onlardan da fazla bizi yetiştirmek için çaba gösteren öğretmenlerimizin kıymetinin ne yazık ki tam olarak anlayamıyoruz. Oysaki anneden, babadan sonra eli öpülecek tek kişi vardır; o da öğretmenimizdir.

Ben o kadar istememe rağmen öğretmen olamadım, şartlar el vermedi sağlığı seçtim. Ne yapalım kısmet değilmiş.

Daha ilkokulda okurken hep tarih veya edebiyat öğretmeni olmayı hayal etmiştim; ama yatılı olarak öğretmen okulunu kazanamadım, sağlık kolejini kazandığım için mecburi olarak orayı okudum. Ama hayatım boyunca içimde kalmış en büyük ukde ve yarım kalmışlığım bu olmuştur.

          Yeri gelmişken burada hiç unutamadığım bir öğretmen anımı anlatmak istiyorum.

           Yıl 1967.Şavşat Ortaokulu 1.sınıf öğrencisiyim. Çok çalışkan ve başarılı bir öğrenciydim. Yarıyıl tatiline girecektik. O zaman da şimdiki gibi puanlama sistemi vardı ve bütün ders notlarım 90’ ın üzerindeydi. Yalnız bir istisna ki o da hiç kabiliyetim ve becerim olmayan resim ve elişi ders notum 49 olduğu için iftihara geçememiş ve çok üzülmüştüm.

 Hem sınıf ve hem de resim öğretmeni olan hocam ikinci dönem başında notlarımızı incelerken benim durumumu görmüş ve üzülmüştü.

 Beni yanına çağırdı : –Oğlum neden söylemedin resim dersine 49 yerine 50 verseydim de iftihara geçseydin deyince, Ben biraz çekingenlikten birazdan gururdan boynumu bükmüş –Çekindim söylemedim hocam diye cevap vermiştim. Ondan sonraki dönemlerde dersime zayıf vermemiş ve her dönem iftihara geçerek okulu bitirmiştim.

 Bugün dünyamızda hangi yetiştirilmiş insan, üretici bir insan, yapıcı bir insan, insanlığı düşünen bir insan, dürüst bir insan, ahlaklı ve faziletli bir insan ve en önemlisi insan gibi bir insan gördük ise bu sevgili öğretmenlerimizin eseridir.

          Öğretmen yanan bir mum gibidir, etrafını ışıtır ve aydınlatır. Karanlıkları kovar aydınlığı getirir. Ancak bu uzun ve yorucu maratonun sonucunda yıpranır, erir ve bitkin düşer. Ama mum gibi eriyip yok olmaz. Getirdiği her aydınlık, kovduğu her karanlık onun şevk ve gayretini daha da artırır.

 Azim ve gayretiyle öğretmen yıpranır; fakat maddi yıpranmaya karşılık bilgi, ilim ve irfan yönünden yenileşme ve gençleşme süresi içindedir. Öğretmen sevgi timsalİ, sevgi kahramanıdır.

Her şeyi sevgi, hoşgörü ve anlayışla çözümlemeye, her karanlığı sevgiyle aydınlatmaya çalışır. Çoğu zaman anlaşılamaz, ama yıllar geçince her yetişen insan onun bu uğurda sevgi ve şefkat yönünden ne kadar kahramanlık yaptığını anlar.

 Öfke, kin ve nefret duygularının eğitimde yeri olmadığını bilen bu yüce kişiler bize sevgi ve saygıyı öğretir. Sevgi ve sevilmenin ne kadar kutsal bir duygu olduğunu benimsetir. (DEVAM EDECEK)

ASLAN TORUN