Allah'a dönük boyutu ve kullara yönelik kısmıyla bu mevzuyu kavrayan bir kul, ellerini açıyor ve “Rabbena” diye duaların kabul makamına sesleniyor.
Acı ve ızdırap birlikte yaşandığı için birlikte ifade edilir: Rabbim (tekil )değil de Rabbimiz (çoğul olarak) diye hitap ediyoruz. Nasıl dua edeceğimiz kelime kelime gönlümüze bırakılıyor.
“Unutur ve yanılırsak bizi cezalandırma.” Demek ki insanın kendi lehine ve aleyhine kazandıklarının arasında bazen boşluklar oluşabiliyor.
Unutmak ve yanılma gibi iki arizî durum da insan için mümkün. Bu girdaba düştüğünde cezadan muaf tutunmak istiyor insan.
Tamam gücümüzün yetmediği ile imtihan edilmiyoruz ve biz gücümüz yettiği her şeylerle imtihan ediliyoruz ama bütün bunlara rağmen unutma ve yanılma gibi zafiyetlerde barındıran bir varlığız.
İnsan ve Allah arasındaki tüm amel ve inanç meseleleri farkındalığımızın dahilinde.
“Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bizlere ağır yük yükleme.” Eski kavimlerin yani Yahudi ve Hristiyanların imtihan edilmek üzere sorumlu tutulduğu o olağanüstü hallere bizi muhatap kılma.
Tekrar gücümüzün yettiği kadarıyla sınırında kalmak istiyoruz.
“Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri bize borç kılma...”
Cahil, aciz, aceleci ve sınırlı insanoğlu, Allah'ın kudretini kuvvetini biliyor ve kendi halini arz edeceğini öğreniyor.
Her şeye gücü yeten Allah’a adeta: “Tamam istediğini yapmaya niyetim var, samimiyim, kaçamak yapmak istemiyorum, -mış gibi de olsun istemiyorum. Gücümüzün yeteceği her sorumluluğun altına aklımı, yüreğimi, elimi koyuyorum, diyor.
“Bizim kusurlarımızı bağışlayacak tek merci sensin Rabbim.” Yaratılış gereği unutan, yanılan yönlerimiz olacağından bizi bağışla.
Adil olduğun kadar, cömert ve affedicisin, rahmetinle muamele buyur, dememiz öğretiliyor ve biz de öylece diyoruz. “Kafir topluma karşı bize yardım et.”
Kafir topluma sen haddini bildir, ebabil kuşlarını gönder, sen sorunları çöz, gibi kendimizi garantiye alıp bir damla ter / kan dökmeden senin nimetlerine kavuşalım demiyoruz. Öğrendik çünkü.
Biz, onlarla, senin emrettiğin üzere mücadele ediyoruz. Yine az bir topluluğuz, yine onlar karşısında zayıfız, şehit olmaya, cennetine vasıl olmaya hazırız ama bu yeryüzünde inkarcıların hakim olmaması için bize güç-kuvvet ver, yardım et.
Bedir’de üç bin melekle yardım ettiğin gibi, birlikte düşmana karşı savaşalım. Senin dinin yüce olsun diye, sana inananlar hür bir şekilde dinini güçlerinin yettiği kadar -belki unutarak, belki yanılarak ama- samimiyetle dinini yaşayalım, diye yardım et.
Bugünlerde bulunduğumuz halimizi anlatan bu ayetleri, hissede hissede okuyalım.
Şehitlerimize gözyaşları akıtalım, kendi halinizden dolayı kahrolup görmezden gelmek yerine acılarını paylaşalım, insanlığımızı ve vicdanımızı diri tutalım.
Bir gün bu haller başımıza geldiğinde biz de Rabbimize dönmek için yollar arayalım.
AHMET TAŞTAN