İnsanlığın başlangıç hikâyesi ile başlamıştı aşk denilen, kutsal duygu. İnsanı insan kılan, değerli hissettiren ve yaşama sevinci veren, hayatına anlam katandı.

”Muhabbetten hâsıl olmamış mıydı Muhammed?” Dervişler ilahi aşka ermek isteyenlere âşık ol da gel derlermiş, beşeri aşk belki de bir basamaktı seyri suluk yolunda. Gözde başlayan gönülde yer bulan ve insanı kendinden geçiren ya da kendine getiren en derin hissiyat…

Eskiler içten gelen bu sevgiye o kadar kıymet verirlerdi ki, sevdiğinin mahallesi, onu hatırlatan her şeyin ayrı bir değeri vardı. Sevgili uğruna çekilen cefa, gönle sefa sayılırdı. 

Sevdiğinin kılına zarar gelmesin, gözü yere düşmesin, alnı açık olsun, lafa söze gelmesin diye uzaktan uzağa sevdalarını yaşardı âşıklar.  Aşka düşen de sevdiğinin mutlu olması kâfiydi, bununla mest olur, kendi hüznünü hiçe sayarlardı. 

Bir heves, anlamsız bir slogan değildi aşk. İnsanı olgunluğa götüren yolda seyahat etmekti, fedakârca emek vermek, uğruna gözyaşı dökebilmekti. 

Heyecan, umut, gözün zarafeti, gönlün letafetiydi. Kimi zaman yürek yakan bir türkü, kimi zaman mısralara sığmayan bir şiir, bazen de kulakların pasını silen namelere dökülürdü, sevdalı bir yürekten taşan hezeyanlar…

Kolay değildi elbet, aşığa halini arz etmek, Mecnun boşa mı geçmişti çölleri, Ferhat boşa mı delmişti dağları, Fuzuli boşa mı dillendirmişti beyitlerini?  Ve çoğunluğu da vuslata hasret gitmişti dünya sahnesinden. “Aşk” en çok da özlem demekti, yanmak, pervane misali ateş etrafında dolanmak gibiydi.

 Ancak ne tuhaf ki âşıklar razıydı bu hallerinden, değerdi sevdaları için onca zahmete… Üstada sormuşlar aşk ile sevda arasındaki fark nedir? Üstat cevap vermiş: “ Aşk, hevesin bitene kadar… Sevda, nefesin yetene kadar…”  Eskilerin bakış açısında paha biçilemezdi bu derin duyguya.

Peki ya, şimdi gelelim günümüzün modern dünyasında aşkın yerine… Kavramların içinin boşaltıldığı, hız- haz eksenli yaşamın hâkim olduğu bir anlayış gözümüzün önünde.

Göz de başlayan, hızlıca yaşanan bir çekim gücü, arzu, heves, haz eksenli bir bakış sevgiliye ve hiç çaba sarf etmeden yaşanan birliktelikler. İkili ilişkilerde her şey mükemmel, kusursuz olmalı, çiftler birbirlerine en dikkat çekici, en güzel yanlarını göstermeli, en özel, en pahalı mekânlarda, en gösterişli şekilde olmalı her şey.

Ve tabi modern dünyanın en belirgin hali, sosyal medya platformlarında en şaşalı haliyle sevgililer, birbirlerini paylaşmalı, mutluluklarını ilan etmeli. Hiçbir gün es geçilmemeli, ilk tanışma, doğum günü, sevgililer günü, kadınlar günü, … Ve seri hangi özel günler varsa. Kadın da erkek de kendini biricik hissetmeli, hediyeler, pırlantalar, tek taşlar olmazsa olmazı bir ilişkinin sonuçta. E gücü yetmiyorsa bir kişinin bunlara, kusura bakmasın bu kapitalist dünya da sevmeye hakkı yok!  Ne tuhaftır ki gençlik bu saçma sapan durumları yaşarken, biz yaşayamadık bari evlatlarımız yaşasın diye destekleyen anne babalar, neyin kafasını yaşıyor?

 Materyalist bakış açısı, aşk gibi kutsal bir hissiyatı, yerlere düşürürken, maalesef bize sadece seyret mi düşüyor? Sonrası mı unutulan bir özel gün furyası, aşığı çıldırtıyor tuhaf bir şekilde. Zaten emek sarf edilmeyen, uğruna cefa çekilmeyen bir sevgi, pamuk ipliği gibi çözülüveriyor. Sevgililer birbirine değer vermek, anlamak yerine akımların kurbanı olup çıkıyor.

Ya da bazen bir tutku gibi saplantı yaşıyor insanlar, hani şu” ya benimsin ya kara toprağın” , şeklindeki hastalık olabiliyor aşk sanılan. Oysa saçının teline zarar gelmesindi hani sevda, ne ara elini kana buladı? Şimdilerin bakış açısında her şeyin bir günü, ederi var. Öyle ya sevgililer günü de olmazsa olmazımız!!!

Yazık kafası karışık zihniyete, paha biçilmez değerlere kendilerince paha biçip içini boşaltıyorlar her halin. Ama asıl yazık olan bu zihniyete kurban olan aklını kiraya vermiş insancıklara…

Sözün özü;  “ Akıl, aşk şerhinde merkep gibi çamura battı.

                       Aşkı da Aşığı da, yine aşk açıkladı… ( Mevlana)                 

                                                                                                                                         

                                                                                                                                                   Sevda ÇEVİK