“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter!”     ( Malkolm X)

Cahiliye; ahlaksızlık, hırsızlık, zulüm, zenginin fakiri ezdiği, insanların köle, efendi diye ayrıldığı, erkeğin kadını hor gördüğü, çocukların bile cinsiyete göre ayrıştığı, inancın şirk ile karıştığı, batılın hak ile değiştirildiği karanlık bir dönem…

Öyle ki öz babalar, sırf kız çocuğu diye kendi evlatlarını diri diri toprağa gömüyorlar. Ve o dönemin toplumunda bu katliam gelenek gibi görülüyor, bir kısım vicdan sahibi hariç olsa da. Akla zarar bir durum ancak aklını kullanmayan bir toplum kabulleniyor…  

Eski çağlarda yahudi toplumunda kadınlar, din adamlarının baskısı ile mabede ibadet için alınmıyor, güya temiz olmadığı için. Ya da Roma’nın eski dönemlerde “kadının içinde şeytan mı var?” tartışması gibi saçmalıklar yaşanıyor. İnsan ne vakit kendini tanımayıp sadece nefsinden ibaret saysa, hatalar ardı sıra geliyor.

Özünden ve en önemlisi Rabbinden habersiz olunca fenalık ve azgınlık toplumları işgal ediyor. Ve tarihin tozlu sayfalarına şuan bize tuhaf gelen acı ama gerçek birçok olay yazılıyor.

Şimdilerde modern çağ adı verilen teknolojinin, yapay zekânın her yeri kapladığı bir devri yaşıyoruz. Peki, ama durum değerlendirmesi yapsak, neler söyleyebiliriz acaba? Mesela insanlar, kadınıyla erkeği ile tüm insani haklarına sahipler mi? Dengeler düzeldi mi?

 Zengin ve fakir arasındaki uçurum kalktı mı? Adalet, liyakat gibi ahlaki değerler ne âlemde? Toplum birliği, uzlaşı, birbirine saygılı olma,  anlayış duyma, insana, hayvana ve her cana karşı merhametle yaklaşma halini yakaladık mı insanlık olarak?

Sorular ve cevaplar arasında gelip gidiyoruz. Oysa her şeyin daha güzel ve pratik olması gerekiyordu… Sonuçta insanlık çağ atlamıştı, herkes ve her şey modernlikte zirve, mükemmel iken(!)

Sahi, kimi kandırıyoruz?  Eskiyi eleştiriyorduk gelişmemiş diye, şimdi teknolojinin ayyuka çıktığı bir çağda yaşıyoruz ama geliştik mi?

 İnsan haklarından dem vurup çığırtkanlık yapanlar pusup oturdu nedense. İnsanlık can çekişiyor, dünyanın bir tarafı açlıktan ölüyorken, diğer yanda obeziteden ölüyor; Filistin de, zulüm, kan, gözyaşı, açlık, sefalet yaşanırken, sözüm ona modern ülkelerde keyif, haz, eğlence ve duyarsızlık hüküm sürüyor.

Doğu Türkistan’da Müslümanlar, inançlarını yaşamasın diye işkence ve soykırıma uğrarken, çok barışçıl Çin(!), sürekli teknolojisini yeniliyor. Dünyanın bir tarafı, insani değerlere kavuşmayı dilerken diğer tarafı lüks, refah ve zevk içinde yüzüyor.

Mazlum coğrafyalardaki katliamlar, siyonistlerin zulmü, Batılı zalim devletlerin desteği ile devam ederken, masum bebeklerin kanları, acılı annelerin feryadı, yüreği yanık babaların ahı, gök kubbemizi delip geçiyor… Ve hala idrakleri açılmamış insanlar, bu yaşanılanlara duyarsız kalabiliyor.

 Hangi inanca mensup olursa olsun, “yaşama hakkı”, diye evrensel bir hak vardı aslında.  Ama konu Müslümanlar olunca dünya susmayı tercih ediyor her nedense… Filistin de artık şehitlerin naaşları gökyüzüne doğru savrulup giderken, sessiz kalıp tarafsız olmayı savunanlar, insanlıklarına elveda desinler. Yaşanılan bu kadar zulüm, katliam, soykırımı, sadece devletlerarası bir savaşmış gibi izlemek, aklın alamayacağı kadar büyük bir saçmalıktır. Ve maalesef insanlık ölmüştür…

Ancak merak ettiğim, vicdanı olduğunu söyleyen, insan olduğunu iddia eden ve din kardeşiyiz diye savunan müminler, hala neyi beklemektedir? Zalimlerin ve destekçilerinin mallarını boykot etmeyi hala nasıl ihmal etmektedir? 

Tek vücut olup, zalimi durdurmanın vakti gelip geçmektedir.  Gaflet uykumuzdan uyanmadığımız sürece, bir çözüm bulmamız mümkün değildir. Kendimizden başlayarak harekete geçmeli, elimizden geleni fazlasını yapmalıyız. Çaba göstermediğimiz, dilimiz, elimiz ve kalbimiz ile zulme karşı durmadığımız her gün ziyanda olacağız…

Sözün özü; Masum bir Filistinli evladımızın deyimiyle ; “Ahir zamanda taşların ve ağaçların neden konuştuğunu, şimdi anladım. Çünkü insanlar susuyor!”

Sevda ÇEVİK