Nurettin Yıldız'ın köşe yazısı
Rabbimizin bizi yaratma nedeni bellidir. Ona kul olmamızı murad etmektedir. Çölde yarattığından da şehirlerde yaşattığından da kulluk istiyor. Eski çağlarda yarattığı ile yeni çağlarda yarattığı arasında kulluk için yaratılmış olmak aynıdır. Peygamberlerden birinin çocuğu olandan da onu istedi, babasının adı bilinmeyen bir insandan da onu istedi. Kul olmak, bütün insanların eşit paydasıdır. Kul olmak ve kulluğun hakkını vermek kimsenin istisna edilmediği büyük gerçektir. Yer ve zaman farkı olmadan bütün insanlar Allah’ın kulu olarak yaşamak neyi gerektiriyorsa onu yaptıklarında bu dünyada yaratılmanın için doldurmuş olacaklardır.
Bizi kul olarak yaratan Rabbimizin bizden görmek istediği kulluğun niteliği de onun istediği şekilde olduğunda ona kulluk denebilir. Kul olarak bizim bir kulluk etme şekli belirlememizi sadece boş iş olarak görürüz. Kulluk etmesi gereken biz, kulluğun standartlarını ve ayrıntılarını da belirleyen biz olabilir miyiz? Elbette bunun ‘asla’dan başka bir cevabı yoktur. Bizden önceki ümmetler böyle bir yanlış işe giriştikleri için şimdi tahrif edilmiş bir dinin mensupları olarak kaldılar. Kulluğun şeklini ancak kulluğu emreden belirler. Tabii olan budur.
Rabbimiz gönderdiği kitabı Kur’an ve o Kur’an’ın açıklayıcısı olan Peygamber aleyhisselamın hedisleri ile nasıl bir kulluk istediğini de bize belirtmiştir. Bu anlamda kitabımız Kur’an’ımızın önümüze koyduğu bütün emirler ve yasaklar bizden istenenlerin listesidir. Peygamber aleyhisselam efendimizin emirleri, yasakları, bize ulaştırılan yaşam tarzına dair bilgileri yine o kulluğumuzun ne olacağı, nasıl yürütüleceğine dair bilgiler bütünüdür. Biz mümin olarak bizden beklenenlerin ayrıntılarını bu kaynaklardan öğrenip yaşamakla mükellefiz.
Çölde vakti gelince ezan kılmamızın anlamı budur. Şehrin göbeğinde yüksek binalardan asansörle inip camide namaza gitmemizin anlamı da budur. Uçakta yolculuk ederken ima ile de olsa namazı öne almamız, hastanede yoğun bakım ünitesinde bile namaz endişesi ile kıvranmamız da bundandır. Yolculuğumuzu, işimizi, toplantımızı, düğünümüzü namaz vaktine göre belirlemeyi böyle bir anlayışla yaparız. Biliriz ki namaz, bütün zamanların ve bütün mekânların üstündedir. Zira namaz Rabbimizin emridir. Rabbimizin emri de onun yarattığı her zaman ve her mekânda tektir ve ilktir.
Oruç için de kural böyledir şüphesiz.Hacca da böyle bakarak mümin olmanın hazzını yaşarız.Kurban bayramında bir hayvanı bıçaklarken etten, yağdan önce kulluktur gözümüzde tüten heyecanın adı. Ya da öyle olmalıdır.Sadaka verirken sadakamızı caminin önündeki isteyene de versek, dünyanın en uzak diyarına da göndersek bizden onu alan o verdiğimiz kişi değildir. Bize sadakayı emreden Rabbimize verdiğimizi bilir, o vermekle haz duyarız. İmanımız budur, böyledir.
Biz kuluz, kulluğumuz her şeyimiz hatta varlık nedenimizdir. Bunu biz belirlemedik. Bizi var eden belirledi.Önümüzdeki yasakları da bu gözle görürüz. Alkol bedenimize zarar vermese de biz alkolsüz bir hayatın kullarıyız. Faiz son nefesimiz için gerekli bir lokmamız da olsa gözümüzde çirkindir. Haramları zehir bilir, zehir gibi görürüz. Hayatımızda haram olamaz, olamaz diye mücadele ederiz. Haramlar tatlı da olsa acı da olsa biz böyle inanır, böyle yaşamaya direniriz. Biz kuluz, kulluğumuzun şeklini bizi yaratan belirlemiştir. Ona itaat eder, ondan bekleriz hayrı.
Elimizdeki kitabımız Kur’an’ımız bize ne emretti ise, neyi de yasakladı ise, Peygamber aleyhisselam efendimiz de bize ne gösterdi ise o bizim için hayattır. O emirler ve yasaklara uymak bizim hayat gayemiz, mücadele meydanımızdır. Adı ne olursa olsun menşei Kur’an’ımız ve Peygamber aleyhisselam efendimiz olan her şey bizim kulluğumuzun içidir, özüdür. Onu yerine getirme mücadelemizin adı cihaddır. Adı farz ise farz, Sünnet ise Sünnet tarzından cihaddır. Biz de cihat ümmetiyiz, cihat ile mükellefiz.
Gaye kulluk olduktan sonra, kulluğa dair her emir ve her yasak bir yer doldurup bizim adımıza kaydediliyor olduktan sonra kulluğun büyüğü veya küçüğü nasıl belirlenir? Emredeni Allah olan her iş bizim için bir birikim ise damlaya damlaya göl olur gibi küçüğü büyüğü diye tasnif etmeden toplu bir heyecanla çırpınarak Rabbimizin rahmetine kavuşur, kulluk muvaffakiyetimizi tescil ettiririz. Evet, liste üzerinden kimi büyük kimi küçük olarak bize bildirilse de biz, bulunduğumuz zamanda, elimizdeki bütün fırsatları değerlendirmenin ötesinde bir çare bulamayız bu kulluk davamızın içini doldurmakta.