Arabesk müzikle çok aram yoktur. Dinlemek için çok tercih etmem ama bilirim birçok şarkıyı da.
Özellikle abimin gençlik yıllarında Ferdi Tayfur kasetlerinin bir hayli bulunmasından dolayı kulağım aşinadır şarkılarına.
Ah, bir çocuk olsaydım, parklarda oynasaydım
Dertten, kederden uzak arkadaşlar bulsaydım
Büyüdüm de ne oldu? Ömrüm kederle doldu
O çocukluk günlerimi, gönlüm hep arar oldu
Şarkı bu şekilde devam eder. Sanırım birçoğumuz için de böyledir. Çocukluk günleri hep bir özlemdir.
Ben bugün bir insanın büyümesinden ziyade bir şehrin büyümesinden duyduğum hüznü aktaracağım.
Bu konuda sanırım 10 yıl kadar önce bir yazı yazmıştım. Keşke İnegöl hiç büyümeseydi mealinde.
Aynı bir insan gibi çocuk kalsaydı İnegöl, 50-60 bin nüfuslu, gezilebilecek tek caddesi, tek mobilya sanayisi, birkaç mahallesi olsaydı.
Park Caddesi’nde her gördüğümüze selam verebilir olsaydık. Caddede top oynayan çocukların maçları birkaç araba dışında hiç kesilmeseydi.
Yine evlerinin en yakınındaki okula tek başına yürüyerek gitselerdi çocuklar. Komşu çocuklarıyla beraber, el ele, kol kola.
Bisikletten geçilmeseydi sokaklar. Suyu içilen, havası temiz, yeşili daha bol bir İnegöl kalsaydı.
Cuma günleri saat akşam 5’i gösterdi mi heykel önüne toplaşsaydık. Bandoyu izleseydik, beraber İstiklal Marşı’nı okusaydık gururla.
Mahalle aralarında yapsaydık sünnet düğünlerini, yada en yakın okulda. Masalara tabak tabak köfteleri sıralayıp, ayranı, Kemalpaşa tatlısını da eksik etmeyeydik konu komşudan.
Mahallenin kızını uğurlarken hep beraber ağlasaydık annesi ve babasıyla. Damada iyi bak kızımıza diye tembihleseydik.
Büyüdük de ne oldu sanki. Ne düğünlerin tadı var eskisi gibi, ne o köftenin. Ne suyun ne havanın…
Derdim memleketini bırakıp buraya göçmek zorunda kalanla değil, özlemimi ifade ettim sadece.
Ben eski İnegöl’ü özledim. Onun için Ferdi Tayfur gibi seslendim İnegöl’e: “Büyüdün de ne oldu”