Yazılarımın çoğunda eğitim ve eğitimin toplumsal dönüşüme etkileri konusuna değiniyorum. Eğitim benim için olmazsa olmaz olarak hayatımın içinde yer almakta. Malum bizim işimiz gücümüz eğitim. Son zamanlarda televizyon dizilerinde özellikle eğitin itibarsızlaştırıldığına şahit olmaktayız. Toplumsal bir çürümüşlüğün söz konusu olduğunu ifade etmek istiyorum. Televizyon kanalının birinde bir dizi oynuyor, dizide bir ailenin annesi doktor, oğlu doktor, baba profesör doktor.
Bu ailenin doktor oğlu, babası öğretmen, annesi esnaf olan bir ailenin kızına âşık oluyor. Kızın anne ve babası birbirinden ayrı yaşıyor, kızın annesi esnaf olmasına rağmen doktor olan aileyi küçümser tavırlar içinde, söylemleri, tavırları sürekli üst perdeden. Ömrünü eğitime adamış doktor aileye cahil bir esnaf kadın sözüm ona edep, adap, görgü ve kültür konusunda ders vermeye çalışıyor. Sadece bu dizi de eğitimli kesimin aşağılanması yapılmış olsa denir ki filimdir, böyle şeyler olabilir, bu belki kabul edilebilir ama iş öyle değil.
Başka bir kanalda yine doktor olan bir gelin, yabancı bir ülkede eşiyle birlikte yaşıyorken eşi bir trafik kazasında ölüyor ve doktor gelin aşiret yönetiminin hâkim olduğu bir yere geliyor, çocuğuyla birlikte. Burada da yine eğitimin ‘e’sinden bi haber olan kayınvalide doktor geline sözüm ona edep, adap, görgü, kültür konusunda ders vermeye çalışıyor. Cahil aşiret reisi kadın, doktor gelinin çalışmasına izin vermediği gibi onun nasıl giyineceğine ne giyeceğine, nasıl davranacağına karar veriyor.
Bütün bu olup bitenlerin bir plan dâhilinde filmlerde işlendiğini düşünmekteyim. Eskiden insanlar eğitim almak adına dağları, taşları, ovaları gerek yaya, gerekse araçlarla aşmaya çalışırlarken yeni nesil evinin önünde bulunan okula gitmekten imtina ediyor. Yeni nesil ebeveynler ebeveyn gibi, yeni nesil çocuklar çocuk gibi, yeni nesil öğrenciler öğrenci gibi, yeni nesil öğretmenler öğretmen gibi davranış sergileyemiyor.
Nitelikli insan kaynağı bir ülkenin kurulması ve kurulan ülkenin bağımsızlığının korunmasının en önemli ana unsuru. Daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim tekrar etmekten imtina etmeyeceğim çünkü bahsini ettiğim konu ülkemizin bağımsızlığının korunması için olmazsa olmazlarından, bu nitelikli insan gücü ile ilgili.
Ülkeler savaşa girebilir, savaşları kaybedebilirler de ancak o ülkenin yeniden küllerinden doğması nitelikli insan gücüyle mümkün olabilecektir. Nitelikli insan gücü de ancak ve ancak nitelikli eğitim sistemiyle olur. Nitelikli insan gücünü istemeyen odak noktaları kimler olabilir sorusuna verilecek doğru cevaplar eğitimin itibarsızlaştırmasını isteyen odak noktalarını ortaya çıkarır.
Yarasaların karanlığı sevdiği gibi insanları sömürmeyi sistem haline getirmiş odak noktaları da eğitimden nasibini almamış insan güruhunu seviyor. Bunun dışında emperyalist güçler de bir ülke de beyin gücünün güçlü olmasını istemez.
Cesur insanlar otoriter sistemlerden, dürüst insanlar ise adaletin tecellisinden korkmazlar, bilirler ki adaletin terazisi er ya da geç doğru ellerde doğru işleyecektir. Sistemlerini insanları sömürmek üzerine kuranlar hem adaletin tecelli etmesinden korkarlar hem de kul hakkı yemeyi bir marifet olarak sayarlar. İşte bu kesim yarasalar gibi hep karanlıklarda yaşamayı severler ve eğitimin toplumu aydınlatmasından korkarlar.
Türk gençliği özellikle eğitimin itibarsızlaştırılması hususlarını akıl süzgecinden geçirerek eğitimin itibarsızlaştırılmasına asla ve asla göz yummamalı ve ona asla ve asla müsamaha göstermemelidir. Para her zaman kazanılabilir ama kazanılan paranın nasıl, nereden ve ne için kazanıldığı, kazanılanların nerelere harcandığı daha kıymetli. Para kazanmak bir gaye olmaktan çok amaçlara ulaşmak için bir araç olduğu kabul edilebilirse o zaman köhne düzenin tekerine çomak sokulmuş, eğitim sitemi itibarsızlıktan kurtarılmış ve yüksek meziyetli bireylerin yetişmesine zemin hazırlanmış olur.
ÖZER YILMAZ