Dünya düzeni gaflet, hıyanet içinde olanlarla merhamet ve vicdan yoksunu olanların elinde olunca barıştan, kardeşlikten, refahtan söz etmenin mümkün olmadığı yaşanan zulümlerden ve insanlık dışı uygulamalardan anlaşılıyor. Yıllarca kandırıldık, uyutulduk ve beyinlerimiz yıkandı sözüm ona batı medeniyetinin cazibesi ile batının ulaştığı hoşgörülü demokrasi anlayışıyla. Batının ikiyüzlülüğü, aç gözlülüğü, vicdansızlığı, merhametsizliği, faşist yaklaşımları Gazze katliamında ve Rusya- Ukrayna savaşında gün ışığı gibi ortaya çıktı. Batının Gazze katliamında ki tutumu ile Rusya- Ukrayna savaşında ki tutumu gece ile gündüz; beyaz ile siyah gibi apaçık farklı iki tutumu vicdanlarımızın önüne koydu. Bu iki farklı tutumun yanında özellikle İslami Fobi anlayışının her platformda hortlaması ve hortlatılması da demokrasi ve düşünce özgürlüğü ile açıklanmaya çalışıldı. Düşünmeyen, okumayan, fikrini eğitmeyen, koyma suyla değirmeni çevirmeye çalışan bazı aklı evvel zavallılar, şövenist zihniyetle hâkimiyet kurmaya çalışan sözüm ona batılılardan medet ummaya çalıştılar.
Toplumumuz olayları akıl süzgecinden geçirdikten sonra değerlendirme ve karar verme yerine o anda ki duygu durumuna göre karar veriyor. Hem ülke genelinde hem de uluslararası düzeyde alınan kararlar, stratejik plan dâhilinde neden sonuç ilişkisi içinde değerlendirme yapılmıyor. Bunun bilimsel analiz yapma yetersizliğinden kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bilimsel analiz yapma yeterliliğinin insanlarda gelişim göstermesi bireylerin zihinsel ve fikirsel olarak almış oldukları eğitimle doğru orantılı.
Katil Netanyahu’nun, ABD ziyaretinde, Trump ile yaptığı basın açıklamasında Trump’un davranışlarını, söylemlerini ve icraatlarını süzgeçten geçirmek gerekiyor. Trump’un açıklamalarıyla vermeye çalıştığı şifreler, bizleri daha gerçekçi sonuçlara götürecektir. Bazı kesimlerin hamaset duygularla Trump, Türkiye’yi seviyor, Cumhurbaşkanımızın dostu, Cumhurbaşkanımızın bir dediğini iki etmez değerlendirmeleri bizleri gerçeklere götürmez. Trump Cumhurbaşkanımızın dostu olmadığı gibi Türk Milletinin de dostu değildir, Müslümanların da dostu değildir. Bu hükme varmamın en büyük etkeni Trump’un yapmış olduğu icraatlardır. Trump yaptığı üst düzey görevlendirmelerin hepsinde Siyonistlere ve Siyonist severlere yer vermiştir. Netanyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesinin kararına göre tutuklanması gerekirken, elini kolunu sallayarak ABD’te gitmiştir. Trump, Netanyahu’yu en üst düzeyde ağırlamış, hizmetçi gibi altına koltuğunu vermiş, bir emir eri gibi yanında ayakta el pençe durmuştur. Böyle yapmakla Siyonist zihniyete olan desteğini apaçık ortaya koymuştur. Trump’un Siyonizme karşı hoşgörülü tavrına karşılık Müslüman ülkelere karşı aşağılayıcı tavırları unutulmaması gerekiyor. Trump, Cumhurbaşkanımızın dostu olduğunu ve birbirlerini sevdiklerini ifade ediyor ama diğer taraftan da tutuklu Rahip Brunson’u nasıl serbest bıraktırdığını vurgulayarak aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor.
Trump’un şifreleri sadece bunlar değil. Sevelim ya da sevmeyelim komşumuz İran’ı aşağılayıcı bir tavırla tehdit ediyor. Trump’un Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkisini sıcak tutması gerekiyor, İran’ın işini halledinceye kadar. İran’ı diskalifiye edince sıranın Türkiye’ye geleceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Ben Trump’un ne Cumhurbaşkanımızı, ne de Türkiye’yi sevdiğine inanmıyorum. Bunun en belirgin belirtilerinden birisi ise her platformda dost ve müttefik olduğumuzu söylememize rağmen, ABD tarafının da bunu her ortam ve platform da dile getirmesine rağmen ABD’nin ülkemize karşı samimi olmadığı ortaya çıkıyor. Bunu anlamamak ancak aptalların davranışı olabilir. ABD'nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kurallarını hiç çekinmeden ülkemize karşı uygulamakta aynı zamanda parasını verdiğimiz F-35’leri de teslime yanaşmadığı gibi ödediğimiz parayı iade etmeye de yanaşmıyor.
Trump’un ülkemize ve Müslüman ülkelere karşı uyguladığı yöntem Sarı Öküz hikâyesine benzemekte. Malum hikâyeyi burada yeniden ifade etmenin gerekli olmadığını düşünüyorum, merak eden açıp okursa ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Aslanların yalanlarına kulak tıkayıp kendi yolumuzu birlikte yürümenin zamanı artık gelmedi mi?
Masallar kıssadan hissedir. Sarı öküz masalı da onlardan biridir. Hikâyenin sonunda:
Aslanlar her geçen gün semirirken öküzler her geçen gün azalıyor. Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. Artık bir sebep bile söyleme gereği duymadan “Verin bize şu öküzü yoksa karışmayız” diyorlarmış. Zavallı öküzlerin “Hayır” diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer aslanların pençesinde can vermiş. En sona birkaç öküz kalmış.
“Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu savaşı aslanlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük?” diye sormuşlar birbirlerine.
“Yaşlı öküz pişmanlıkla titreyerek “Bu savaşı, Sarı Öküzü verdiğimiz gün kaybettik.” demiş.
Bağımsızlığımız için gerek Trump’un gerekse diğer emperyalistlerin şifrelerini iyi okumak gerek.
ÖZER YILMAZ