İşinin ehli olanlar, işlerin başında olmadığından olacak ki bütün işler lastiği patlak kamyon gibi sağa sola savruluyor. Bazı insanlar alaylı olsun, kalaylı olsun, çırak olsun usta olsun fark etmiyor herkes her konuda fikir ve zikir sahibi. Bu kervana ne yazık ki köşe yazarları da katılıyor.

Tahminim köşe yazarları konu bulmakta zorluk çekiyor olacaklar ki özellikle dini konularda yazmayı tercih ediyorlar. Oysa bir konu hakkında yazmak için o konu hakkında gerekli bilimsel eğitimi aldıktan sonra bir araştırmacı uzman ya da bilim ve ilim insanı olarak yazmak daha şık bir durum ortaya çıkarır.

Soyut kavramlar konusunda gerekli bilimsel bilgi birikimine sahip olmadan ahkâm kesenlerin çok olduğunu söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Bir bakıyorsunuz edebiyatçı, matematikçi, fizikçi, kimyacı, tarihçi bilim mesleği fark etmiyor kendi alanıyla ilgili yazmak yerine daha çok soyut olan bilimler hakkında yazıyor. Özellikle dini konular, tarihi olaylar, sağlık konuları, jeofiziksel olaylar, psikolojik ve danışmanlık konuları, siyaset ve öğretmenlik konuları bu işlerin uzmanı olmayanlar tarafından irdelenmekte, değerlendirilmekte ve yorumlanmakta.  

Hani bilinen bir söz var ‘Yarım doktor candan, yarım imam imandan eder.’ İlgili ilgisiz, bilgili bilgisiz, ayil ya da cahil, hemen hemen her kesimden bazı şarlatanlar dini konularda sözüm ona insanları aydınlatmaya çalışıyor. İnsanları aydınlatayım şarlatanlığı ile ne kadar batıl ve zail konular var ise dini konuların içine sokuluyor. Cahil, okumayı ve öğrenmeyi kendisine zül görenler ise sormadan sorgulamadan dini konular adı altında anlatılanlara inanıyor. Dini konuları kendi çıkarları uğruna kullanan şarlatanlar, anlatılanların sorgulanmadan, gerçeğinin ne olduğunu öğrenmeden insanların kendilerine inanmasını istiyor.

Kendi anlattıklarının sorgulanması halinde haşa dinden çıkılacakmış gibi bir intiba veriyorlar insanlara. İnancın,  insan olmanın gereği olduğunu kabul edenler ise ne yazı ki bu şarlatanların dümenine giriyor ve sömürülme kapılarını sonuna kadar açıyor.

İnsanlarımızın din adına sömürüldüklerini tarikatlar adı altında bütün Türkiye’nin gözü önünde yaşıyoruz. Bu yaşananlara kimse müdahale etme cesareti gösteremiyor. İnananlar resmen sömürülüyor ve sömürü düzeninden her kesim memnun anlaşılan. Sömürü düzeni ile mücadele edilmemesini ve bu düzene müdahale edilmemesini ‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.’ Sözü ile ancak açıklanabilir algısı var insanlarda.   

Kayıt altına alınmış tarihi olaylara somut tarihi olaylar, kayıt altına alınmamışlara ise soyut tarihi olaylar deniyor. Ne yazık ki dümen kayıt altına alınmamış tarihi olayların altında dönüyor. Kulaktan dolma, dilden dile dolaşan gerçek olmayan olağanüstü görünümlü olaylar gerçekten yaşanmış gibi anlatılıyor ve bundan nemalanlar hiçte azımsanmayacak kadar az değil.

Bu olaylara da yine okumayı, araştırmayı ve öğrenmeyi zül kabul eden kesim inanıp kendince bir saf oluşturmaya çalışıyor. Bununla ne demek istediğimi gerçek olmayan ama efsaneleşmiş olayları inceleyenler ve araştıranlar anlayabilecektir.

Malum sağlıkta insanların en hassasiyet gösterdikleri konulardan birisi. Sağlık konusu bilimsel verilerle desteklenmesine rağmen her önüne gelen ama gerçek ama yalan sağlıklı yaşam ve sağlıklı beslenme ile ilgili konularda ahkâm kesip durmaktalar. İnsanların neye inanıp neye inanmayacağı öyle speküle ediliyor ki kim neye, niçin, nasıl inanacağına şaşırıp kalıyor. Her sektör adeta şov arenasına döndü.

Psikolojik danışmanlık mesleği ise şovun tam merkezinde. Ağzı laf yapan herkes psikolojik danışman kesildi başımıza. Uzmanlık eğitimini almadığı halde danışmanlık mesleğini icra eden birçok insan var ve bu art niyetliler insanları sömürüyorlar. Kişinin evveli nitelikleri ve yeterlilikleri bilindiği halde masum insanlar uzman danışmanlık adı altında aldatılıyorlar.

Bu tür faaliyetleri yapanlara ne yazık ki gerekli müdahale yapılamıyor. Yetkisiz bir şekilde bu mesleği icra edenler görmezlikten geliniyor. Bu şarlatanlara karşı mevzuatımız ya yetersiz kalıyor ya da yetkililer yetkilerini kullanmaktan imtina ediyorlar.   

Bütün bunlar bizlere ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’ Mantığıyla işler ağır aksak yönetilmeye çalışıldığını gösteriyor. Sorunun temelinde yine nitelikli eğitimin olmaması yatıyor. Nitelikli eğitim marifetiyle işinin ehli olanlar işin başında olduğu zaman ancak o zaman sorunlar sorun olmaktan çıkabilecektir. İşinin ehli olanların iş başında olması dileğimle.

ÖZER YILMAZ