Hatalılar listesini, cehennemlikler – kâfirler şeklinde tevil edemeyiz. İslâm’dan kopup dışında kalmak başka, İslâm’ın içinde şu veya bu sapma nedeni ile dış çizgilere yakın noktalarda bile olsa merkezden uzak kalma başka bir şeydir.

Özellikle içtihadî meselelerdeki ihtilafların farklı görülmesi önemlidir.

Ehl-i sünnet dışı fırkaların oluşması ya da tarif ettiğimiz kavram doğrultusunda Kur’ân ve Sünnet çizgisinin dışına taşılması, İslâm düşmanlarının tuzaklarından bir tuzak olarak görülerek anlaşılmış olmaz. Başka bir ifade ile söyleyecek olursak; Ümmet’in fırkalara bölünmesi, haricî güçlere yüklenecek bir iş değildir. Onların da payı olmakla beraber bu, büyük bölümü iç nedenlere dayanan bir sorundur. 

İlim elde etme ve ilmi şekillendirmenin ‘ikra’ mantığının dışına taşması ile ihtilafın dalları da uzanmaya başlamıştır. Kur’ân ve Sünnet’in merkezde olduğu Ashâb anlayışının gitgide Kur’an ve Sünnet’in yanında yeni yeni kaynakların kabul görmesi bir yandan ilim adamlarının ümmet üzerindeki etkisini azaltmış bir yandan da ilmin/âlimin yapacağı etkiyi yapamaz hâle getirmiştir. Bu da dallanma budaklanmayı kolaylaştırmıştır.

Bid’atlere karşı ilk neslin gösterdiği refleksi göstermekte gecikilen dönemlerde dallar, köklere etki etmeye başlamıştır. Aklın dinde hüccet hâline getirilmesi, yabancı din mensuplarından etkilenme ve kör taassup da ihtilaf nedenlerindendir.

Dünyevîleşme, dünya nimetlerinin etkisinde kalma hastalığının da parçalanmada etkisi olmuştur.

Şu grubun, hadis-i şerifte zikredilen yetmiş iki fırkadan biri, şunun da yetmiş üçüncü fırka olduğunu belirleme hakkı kimsede yoktur. Herkes ehl-i sünnet olma yani Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in izinden gitme iddiasında olabilir. Bu iddiaların bizce değerlendirilmesi zahiren mümkündür. Ne reddetmede ne de kabul etmede kimsenin bir yetkisi yoktur. En samimi tavır, Ashâb’ın izini sürme samimiyeti içinde olmak ve Allah-û Teâlâ’dan yardım talep etmektir. Bizi Peygamber aleyhisselam’ın izinden gitmekle şereflendirmesini istemektir. Bir grubu ‘kurtulmuş’ grup olarak görmenin de bir bölme çeşidi olduğunu anlamak zorundayız.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dışında bir kişinin kim olursa olsun masum olarak gösterilmesi, yani onun peşinden gidenlerin onu ve kendilerini hak ve hakikatin yegâne müdafiî ve temsilcisi olduklarını zannetmeleri, kendi içinde çelişkilerle dolu batıl bir durum ve tutumdur. Müslümanların büyük idealler etrafında bir araya gelmelerinin bir rahmet sebebi olacağını söylemelerinde bir sakınca yoktur. Fakat böyle bir birlikteliği buzdolabı gibi görüp dışarıda kalanları çürümeye mahkûm görmeleri yanlıştır. Bu yanlış, bir parçalama eylemidir.

Ne azınlıkta olmak ne de kalabalık olmak Sünnet’e ehil olmanın ölçüsü değildir. Sünnet’e ehil olmanın ölçüsü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur’ân ve Sünnet mirasına sahip olmak, onu uygulamaktır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Ashâb’ının izleri, bütün Müslümanlar için bağlayıcıdır. Üç mübarek nesil herkes için örnek nesildir; onların söz ve davranışlarını yok saymak mümkün değildir.

Bütün Müslüman nesillerin ehl-i sünnetten olmanın gereği olarak yapacakları en büyük hizmet onu yaşatmak ve ona uymaktır. Ehl-i sünneti tekele almak, ondan mümkün olduğu kadar dışlamak bir ehl-i sünnet usulü değildir.

09.11.2012 / Reyhan Dergisi

NURETTİN YILDIZ