Bugünlerde değişik sebeplerle Gazze şehitleri ve şahitlerinin geri plana düştüğünü fark ettim ve bu durum beni üzdü. Lakin geçen gün sosyal medyada önüme düşen 12-13 yaşlarındaki bir kız çocuğunun parçalanmış çenesi gözlerimin önünden gitmiyor. Onu düşündüğüm her an nasıl tedavi olacağını, nasıl iyileşeceğini hayal etmeye çalışıyorum. Çok etkilendim içim titriyor o fotoğrafı gördükçe.

Öbür taraftan, yaraları tedavi edilmiş bir başka küçük kıza ne istediğini sorduklarında, "Ellerimi ve ayaklarımı istiyorum!" diyor. “Onların yeniden yerine gelmesini Allah'tan diliyor!” Nasıl şeyler istiyor böyle bu kız? Vicdansız zalimlerin bu kahrolası zulmünün kopardıkları bir daha yerine gelir mi? Gelse bile bu mümkün mü Gazze’nin hastanelerinde ? Farkında olmadan sallanan kollarımızın, yürüyen ayaklarımızın ne kadar değerli olduğunu anlayınca küçük kızın sözleri ile bitmiştim ben.

Gözlerimi kapatıyorum, sıkıyorum sımsıkı acıyana kadar... Gazze sokaklarında gezmeye çalışıyorum parçalanmış evlerin kalıntılarından belli olmayan yollarda. Allah'ım, insanlar bu enkazın altında, yanında, yöresinde nasıl yaşıyorlar? Şaşıyorum yüreğime nüzul eden acılarla.

Buralarda bizler temiz olmayan umumi tuvaletlerden rahatsız oluyoruz.  Bir tutam peçete bulamayınca  huzursuz olan bizler, öyle bir dünyada nasıl yaşarız acaba? Hayal etmek bile zor. Binlerce ton bombanın patlattığı evlerden geri kalan eğik kapının anahtarını hatıra olarak saklamak isteyen küçük kız bile duygusala bağlatıyor insanı.

Aylardır gece gündüz devam eden bu zulüm, kör vicdanları imana getirirken, idrakleri zorluyor. Bu zulmü yapan zalim insanlar, her yerde öldürülmeyi hak ediyor.

Evladının, eşinin, çocuklarının şehadetiyle feryat eden anneler, ellerini açarak en güzel hamd ve sena ile dualar ederek haykırıyorlar. Rabbimize yalvarıyorlar. Sonra insanlardan yardım bekliyorlar. "Durdurun şu savaşı" diyorlar. "Nerede Arap ülkeleri?" diyorlar. "Nerede dünya insanları?" diyorlar.

Doktorlar artık savaştan yorulduklarını söylüyorlar. Cenaze namazları kılınıyor toplu cesetlerin başında. Parçalanmış bedenler, cansız cesetler insanların kollarında bir oraya, bir buraya götürülüyor. Hastane yok ki tedavi olunsun. Yatak yok ki dinlensinler. Ev yok ki girip yatsınlar.

Gün geçtikçe yaşamak denen süreç ağırlaşıyor. İnsanın cahil tarafı, zalimlik damarı, bencillik huyu Gazze topraklarında bomba olup  patlıyor. Ve insanların bedenleri parçalandığında, aile fertlerinin birbirini kaybettiğinde daha iyi anlaşılıyor acının sınırları. Büyük bir insanlık dramı yaşanıyor dünyanın kıyısında. Gözümün önünde cereyan eden bu olaylara şahit olacağımı hiç bilmezdim. Bu kadar aciz kalabileceğimi hiç düşünmezdim. Gidip müdahale edeceğimi, ortalığı yatıştıracağımı sanırdım. Şimdi sadece parmaklarımla ekrana dokunup paylaşım yapabiliyorum. Ben de unutmadığımı bilmek ve bildirmek istiyorum. Muhabbet açıyorum dost  meclislerinde  ve sosyal medyada.

Gazze'den yana unutamadığımı duygusal kelimelerle ifade etmeye çalışıyorum. Duygusal olmanın hiçbir işe yaramadığını da görüyorum. Merhameti elden bırakmayan insanlar, Gazzeli kadına, çocuğa, gence hayran kalınacak şekilde savunuyorlar. Dağlar kadar acı ve ıstıraplar, küçük bedenlerde büyük yaralar açıyor.

Avrupa şampiyonasını izlerken atılan bir gol için sevinenler ya da o bir golü yedikleri için üzülenlerin bu halleri ne kadar yapay ve genel geçer şeylermiş bu acılara nazaran. Başımızı çevirip baksak, göreceğimiz kadar yakınımızdaki Gazze'deki bunca huzursuzluk,  bir eğlence kültürüyle nasıl unutturulabilir? Kısa videolarda gördüm, her bir detayı, vücuduma iğneler batıyormuş gibi hissettim. İçimdeki acıyı anlatacak kelimeler bulamıyorum. Gün doğmadan ya da güneş batmadan yazmak istiyorum. Gazze'yi unutursam, insanlığımı kaybedecekmişim gibi oluyorum. Sofraya boş bir tabak koyamadık, bari sosyal medyada izlediğimiz görüntüler karşısında tepkisiz kalmayayım diyorum. Dünyayı ayağa kaldıran, milleti ekrana kitleyen bu acıları unutmayalım. Ki acınacak hale kalmayalım.

AHMET TAŞTAN