Gürsu İlçe  Müftüsü Mehmet Köktaş'ın köşe yazısı.

"Çevre"; canlıların içinde yaşadığı ortamdır. Bu ortamı, hava, su, toprak, bitki, hayvan, sıcaklık, soğukluk gibi  canlı ve cansız varlıklar oluşturur. Başka bir ifade ile çevre; insanla birlikte tüm canlı varlıkları, cansız varlıkları, canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik, toplumsal nitelikteki tüm etkenleri kapsamaktadır.

Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu tabiatı canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte  bir düzen ve denge içinde yaratmıştır. Ancak, insanların tutum ve davranışlarından dolayı, genel anlamda çevrede bozulma ve kirlenme meydana gelmiştir. Kur’an’ı Kerim’de Rum Suresi 41. ayeti kerimede mealen şöyle buyurulmaktadır. “İnsanların kendi işledikleri kötülükler sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Yanlıştan dönmeleri için Allah yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”

Günümüzde, erozyon gerçeği, fabrika atıkları, hava, su ve denizlerin kirlenmesi, bunların sonucu olarak da asit yağmurlarının yağması, iklim değişikliği gibi küresel çevre kirliliği ve sorunları bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

            Çevre sorumluluğu içinde temizliğin önemli bir yeri vardır. O halde kendimize hizmet eden  caddelerin, sokakların, parkların, ormanların, akarsuların, göllerin, denizlerin, kısacası doğal çevrenin temiz tutulması ve korunmasıyla ilgilenmeliyiz. Nitekim günümüzde, bazı insanların dinlenme ve piknik yeri olarak kullandıkları yeşil alan, ormanlık, ağaçlık veya park yerlerine, yiyecek ve piknik atıklarını bıraktıklarını ve bazı yerleri de tuvalet gibi kullanarak kirlettiklerini üzüntü ile müşahede etmekteyiz. Peygamberimiz (sav) “Lânet edilen  iki şeyden sakının!" buyurdular. Ashab, “Lanet edilen iki şey nedir?” diye sordular. Hz. Peygamber de, “İnsanların yolu ve gölgelendikleri yeri kirletmektir ” buyurdu.

Sevgili Peygamberimiz(S.A.V) bir başka hadiste de “(İnsanlara) eziyet verici bir şeyi yoldan kaldırman sadakadır.”  buyurmuştur. Bu hadiste “eziyet veren şeylerin giderilmesi” ifadesinin kapsamı gayet geniştir. Yoldaki bir dikenden, evdeki bacadan çıkan dumana, hayvan gübrelerinden,atılan her türlü çöpe; arabanın egzozundan gürültüsüne; bağırarak konuşmadan kavgaya; kötü görünümlü olmadan edebe aykırı giyime kadar, maddi ve manevi hoşa gitmeyen rahatsız eden her şeyi kapsamaktadır.

Bu dünyada istifademize sunulan şeyleri, kendi ihtiyacımız ölçüsünde kullanarak, israfa sapmamakta çevre bilinci içinde yer almaktadır.Zira İsraf çevrede dengenin bozulmasına sebep olur. Çevrede dengenin bozulması ise, tabiatta sağlıksız bir ortamın oluşmasını, bu da canlıların hayatlarını dengeli bir şekilde sürdürememesi sonucunu doğurur.

Yaşadığımız yer, atalarımız tarafından çocuklarımıza bırakılmak üzere bizlere emanet edilmiştir. Bursa’nın bugün ki sakinleri bizleriz. Gelecek nesle yeni eserler bırakamazsak bile, en azından bize devredildiği gibi, gelecek kuşaklara devretmek yükümlülüğü altındayız. Camiler, türbeler, hanlar v.b.leri tarihi eserler, ancak insanların korumasıyla, sahip çıkmasıyla, ayakta kalabilir, geleceğe miras bırakılabilir. Bu anlamda bulunduğumuz yerdeki ata yadigârı eserlere sahip çıkmak, bizler için bir görevdir. Bilindiği üzere yüce dinimiz ırkı, dili, kültürü, rengi ne olursa olsun herkesi insan paydasında birleştirir.Yaratılan,yaratandan dolayı sevilir. İnsana haksızlık ve saygısızlık “kul hakkı” olarak değerlendirilir. Kul hakkı biz müslümanlar için en fazla korkulan ve kaçındığımız bir haktır.İşte kul hakkı,birlikte yaşamanın, temelini oluşturur. Birlikte yaşadığımız diğer insanlara karşı saygılı olmak, çevreye karşı duyarlı olmak, kamu mallarına zarar vermemek, olumsuzluklar karşısında sessiz kalmamak, iyiyi doğruyu teşvik edip desteklemek, başkalarının hakkını gasp etmemek, güzel ahlaklı iyi Müslüman olmanın özelliklerindendir.

Çevreyi kirletmek, sadece çevreye karşı işlenmiş bir kötülük değil, aynı zamanda aynı ortamı paylaşan diğer canlı ve cansız varlıklara karşı işlenmiş bir suçtur. Peygamberimiz(s.a.v): “Müslüman müslümanın elinden, dilinden güvende olduğu kimsedir”  buyurmaktadır. Çevreyi kirleten, doğal zenginlikleri fütursuzca kullanan bir kimse, dolaylı olarak diğer insanlara zarar vermektedir. Dolayısı ile hadisi şerifte belirtilen güven sıfatını zedelemektedir.

Canlı ve cansız varlıklarıyla çevrenin bize birer emanet olduğu, bu emaneti iyi kullanmadığımız takdirde, Allahü Teala’nın huzuruna çıktığımızda, kötü ahlakın da belirtisi olan çevreye karşı yanlış tutum ve davranışlarımızdan hesaba çekileceğimizi  unutmayalım.