“ Bir şehir gibi kalabalıktır, bazılarının yalnızlığı. “  ( Cahit ZARİFOĞLU)

Türk Dil Kurumu’nun bir milyon kişi üzerinde yaptığı anket sonucu, 2024 yılının kavramı “ kalabalık yalnızlık” olarak belirlendi.  Birbirine zıt iki kelime, yalnızlık;  kimsesizlik demek, kalabalık ise insan topluluğu anlamına geliyor. Baktığımızda biri tekil diğeri çoğul bir durumken insanlar her iki hali de beraber yaşıyorlar. Kalabalıkken kendini yalnız hissetmek; ruhunu, kalbini bulunduğun ortama ait hissetmeme, ortak duyguyu paylaşamama durumu.  Belki de modern çağın en büyük handikabı.

Peki, ama neden bu hali yaşıyoruz toplum olarak?  Sorunun kökeni nerede? Şöyle bir kıyasla başlasak düşünmeye neler karşılar bizi?

Köy de veya kasaba da yaşayan insanlar genelde, birbirlerini tanırlar, yardımlaşırlar, komşularından haberdardırlar. Birisinin sıkıntısı, hastalığı ya da yası olsa, beraber ağlar, teselli eder destek olurlar. Herkes birbirini tanır, birbirine saygı duyar, küçük büyüğünü dinler, büyükler küçüklerini sevgiyle kucaklar. Çoğunlukla aynı değerlere sahiptirler ve samimiyetle davranırlar birbirlerine… Genelde tarlada çalışır, çiftçilik ederler, alın teri ile giriştikleri işleri yetişmezse, konu komşu yetişir imdada. Ektiklerinin biçilmesi, sürülmesi, hasat edilmesi, ürün vermesi hep sabır gerektirir ve zaman alır. Ancak köyde yaşayan bilir ki sabrın sonu selamettir, zahmetsiz rahmet gelmeyecektir. Sürekli bir yerlere yetişme telaşını yaşamaz, daha yavaş yaşamayı, sakinliği tercih eder. Küçük yerlerde yaşayanların evleri küçük, eşyası az ve sadedir; ama yürekleri büyüktür. Yolunuz düşse bir Anadolu köyüne, sizi misafir edip memnun etmek için ellerinden geleni yaparlar. Gösterişsiz, şatafatsız ancak samimi sofralarda yalnız hissetmezsiniz kendinizi.

Peki, şehir hayatına gelince neler karşılıyor bizleri? Sanayinin ekmek kapısı olduğu, insanların apartman ya da sitelerde oturduğu, aynı apartmanda çoğunlukla komşuların birbirini tanımadığı evler. İnsanlar hep bir yerlere yetişmenin derdinde, işe, okula, caddelerde yığınla insan kalabalığı ve hep bir koşturma… Köy hayatının aksine hızlı bir yaşam şekline kapılıyor insanlar.  Bu yüzden kimsenin kimseye ayıracak vakti yok,  her şeyi hızlı ve mükemmel yapıp işinde yükselmeli, şehirli. Başarılı olmak bunu gerektirir çünkü (!) Pratik yaşamalı hayatında, hazır, zahmetsiz yiyecekler tüketmeli, teknolojiyi sonuna kadar kullanmalı, her şeyin en akıllısı onun olmalı. Akıllı robotlar, akıllı telefonlar, akıllı evler… Bunca koşturma arasında kendine ve çevresine zaman ayırmak için kafe, restoran, o sıralarda hangi mekânlar gözde ise oralarda buluşmalı eşi dostu ile. Malum iş-güç-para kazanma kadın-erkek hep bir rızık endişesi derken hakkıdır en lüks mekânlarda kazandığını harcaması. Sonrasında da o güzel yerleri, yediğini, içtiğini paylaşması gerek sosyal medyada. Ben mutluyum, hayat bana güzel mesajını vermeli takipçilerine. Modern çağda bir gösteriş çılgınlığı çıkıyor karşımıza.

Hızlı yaşamak ve haz eksenli yaşamak, teknolojinin hayatın her alanda oluşu ile sanallaşan hayatlar. Gerçek ile sanal gerçekliğin ayırt etmesinin zorlaştığı durumlar, bu yüzden daralan ruhlar ve yaşanan bunalımlar.  Sade bir hayatta insan, kendi özüne dönük yaşarken gerçek insanlarla hasbihal ediyor. Dijital çağın kurbanı insan da ise özünden uzak, gerçeklikten uzak, sanal kişilerle muhatap. Bu yüzden duygudan yoksun, hüznü ve sevinci bir emojiye sığdırmaya mahkûm. İletişimde en önemli şey olan göz temasından uzak, o sebeple sahte ilişkiler kuruyor. Takip edeni çok ama anlayanı, kendisiyle hem hal olanı yok. Koskoca bir kalabalıkta yapayalnız…

İnsanın sadece bedenden ibaret sanan anlayışlar, koca bir yanılsama içindeler. Ruhun, kalbin, duyguların bir bütün olduğunu unutmak,  insana yapılan en büyük zulümdür. Samimiyetten uzak olan her ilişki insanı yalnızlık girdabına sokacaktır. Ancak kendiyle barışık olan kişiler, karşısındakine de dürüst davranabilirler. Özünden haberi olmayan insanlar, bir zaman sonra kendisini, ailesine, mahallesine ve milletine, ait hissetmez ve maalesef kimliksiz bireyler sarar toplumlumuzu.  Ve sonrası malum” kalabalık bir yalnızlık”  kavramı girer sözlüklerimize…

Sevda ÇEVİK