Nurettin Yıldız'ın köşe yazısı

Şu geniş fezada dönüp duran koca dünyada, onun üzerinde bir nokta bile olamayacak kadar cılız bir insan olarak yaşıyoruz. Etten kemikteniz. Uykuya ve yemeğe esiriz. Dostumuzdan çok düşmanımız var. Üşürüz, terleriz. Güleriz, ağlarız. Yoruluruz, usanırız. Heyecanlıyız, aceleciyiz. Tam anlamı ile insanız. İnsan için planlanmış bir hayatın içindeyiz.

Bir de bizi sürekli peşimizden izleyen ve her an içimize sızacak olan ölüm var. Gölgesi bile ürkütür bizi. Ne, ne kadar yaşayacağımız belli ne de nasıl öleceğimiz. Bir meçhuller âleminde yaşıyoruz.

Aç kalmaktan korkarız. Midemiz doymaz. O doysa gözümüz aç kalır. Yalnız kalmak ürkütür. Barınağımızın olmamasına dayanamayız. Sağlıklı isteriz hayatı. Biz istesek de hastalıklar peşimizden gelir durur.

Çocuk doğarız, büyürüz, yaşlanırız. Çocukken de dertlerimiz olur çocuk sahibi olduktan sonra da. Adeta bir dert kaynağıyız. Ürkeceğimiz şeyler bizi rahatlatanlardan çoktur.

Kelimenin tam anlamı ile faniyiz. Fani dünyanın fani insanlarıyız. Garibiz, aciziz. Bizi doğuranlar bırakıp gittiler. Büyütenler elimize düştü. Acizliğimiz elimizden okunabilir, gözümüzden izlenebilir, nefeslerimizden anlaşılabilir bir acizliktir.

Bir de damarlarımızda dolaşma kabiliyeti olan şeytanımız olmasa; belki hayatı daha anlamlı kılacak işler yapabilecektik!

Şu koca fezanın ortasında garip ve aciz insanlarız. Annelerimizin anneleri ölmüş, babalarımızın babaları toprağın altındalar. Biz ise ölümün önünde yürüyoruz o ise ensemizde, ardımızdan geliyor. Hızlı bir şekilde hesap yerine gidiyoruz.

Garibiz, aciziz. Garip olmamız ne kadar hakikat ise o kadar büyük bir hakikat de kul olduğumuzdur. Kuluz. Bütün bu kaderleri bize yazan Allah’ın kuluyuz. Hayatımız, ölümümüz onun elindedir. Her şey onun yazması ile başladı ve devam ediyor. Kullarıyız, kulluğumuzun hakkını vermek için sınanıyoruz. Biz ve bizden önceki bütün yarattığı kulları bu planda idiler. Kimse kendi başına olamadı. Yürüsek de tökezlesek de, doğru yapsak da hata estek de kapı onun kapısıdır. Hesap onun hesabıdır. Ondan geldik, ona doğru yürüyoruz. Yürümemiz gereken yolda dökülürsek kaybedenlerden olacağız. Bizi yaratan, bizimle ilgili kaderi yazan, sınırsız kudreti ile bizi ve dünyamızı kuşatan Allah’a karşı yüzde yüz rıza göstermek ve teslim olmaktan başka neyimiz olabilir ki?

Ona ve kaderine teslim oldukça huzurumuz artar. Yolumuz açılır ona teslim olmakla. Haddimizi ve kapasitemizi aştıkça da rüyalarımızda boğuluruz sadece. Eğer garip ve aciz yaratıldı isek, garipliğimizin tek çaresi bizi yaratmayı takdir buyuran Allah’a teslim olmamızdır. Ona teslim olup huzur buluruz. Bu teslimiyetimiz de çaresiz kalmışın teslimiyeti olmaz. Onun büyüklüğü karşısında acizliğini idrak etmiş bir kulun teslimiyeti olur bizimki.

Hiçbir zaman terk etmeyeceğimiz kapımız Rabbimizin kapısıdır. İbrahim’ini ateşlerde yakmayan Allah’ın kapısıdır kapımız. Nuh’unu gemisinde koruyanın kapısı bizim kapımızdır. Dilediğini dilediği gibi yapma kudretinin sahibi bizim Rabbimizdir. O bizim ilahımızdır. Biz ne kadar zayıf isek o da o kadar büyüktür. Biz ne kadar fani isek o da o kadar ebedîdir. İmanımız budur, böyledir.