Nurettin Yıldız'ın Köşe Yazısı

Görmek var görmekten ötede. Metreler ötesini görmekle öteler ötesini görmek bir tutulur ve iki görmeye de ‘görmek’ adı verilirse gözlerden birine yazık edilir. Menfaatiyle sınırlı alanı görenin, insanlık adına bakanın gördüğü ile aynı gözü paylaşıyor olmaları ‘görme’ işinde aynı olmalarını gerektirmez. Önüne konanı izleyebilenle, kendisinden kaçırılmak isteneni bile izleyebilen aynı tutulamaz.

Bakma açısından insanı ikiye ayırmak mümkündür: Sadece göz organı ile görebilenler bir grup, gözlerinin yanında kalplerini de görmek için devrede tutabilenler de başka bir grup olmalıdır. En ince filtreyi bile aşamayan gözün sahibi az görüyordur, gördüğünden sonuç çıkarabilecek bir bakışı olamaz onun. Filtreler ve perdelerden etkilenmeyen gözlerin sahipleri ise iyi görürler. Kendileri için de görürler diğer insanlar için de.

Kendilerini çevreleyen olayların kara bulutlar gibi çoğaldığı zamanlarda görebilme kabiliyetini yitirenler sadece görememekle yetinip kalsalardı sakıncaları da olmayacaktı. Hem göremeyip hem başkalarının görmelerini engellediklerinde ise çift körlük yaşamış oldular. Kendileri gibi mesuliyetini taşıdıkları çocuklarını, eşlerini körü körüne erittiler. Görme alanlarının ötesine yürümek isteyenleri yanlışla itham edebildiler. Bakarkör olmaları ise dışarıdan izleyenler için bir aldatıcı oldu. Bakışları tuzak görevi yaptı. Bakıyor ama göremiyor olmaları anlaşıldığında ise geri dönülemez noktada bulunuyorlardı.

Bakar ama görmezlerin kendilerini ve onlarla yürüyenleri zarara uğratmaları elbette Allah Teâlâ’nın hesabını soracağı işlerdendir. Sağlıklı evlatlarına bakıp onları Rabbinin nimeti olarak göremeyenler, eşine bakıp onu cennet yoldaşı olarak anlayamayan, kapısını kilitleyip içinde güvenle oturduğu evini fani dünya için yeterli bir nimet olarak hissedemeyenler sözünü ettiğimiz bu bakar ama görmezliği yaşayanlardandırlar.

Kur’an’ı okumak hatta tefsirini anlayacak şekilde onu takip etmek durumunda olduğu hâlde, mushafın üzerindeki ayetleri görüp o ayetlerde Allah’ın kudretini göremeyenler gördüklerine dair hangi belgeyi ispat edebilirler acaba? Elindeki Kur’an’a bakarken bile kendisinin yarınından tereddüdü olanlar, Kur’an’daki ‘Allah’ın vaadinin hak olduğu’ ayetini göremedikten sonra görür olduklarını nasıl iddia edebilirler? Mü’minlerin istikbalini karanlık görenler ve bu karanlığın bir daha dağılmayacağını, sabah fecrinin doğmayacağını vehmedenler göz sahibi olabilirler mi? Kâ’be’den önce sıradan bir taşa bakarak, yemyeşil ağaçlardan önce çöllere bakarak, yaşayan insanlardan önce ölüp gitmişlere bakarak Allah’ı ve onun azametini göremeyenler bakıyor olsalar da görür olabilirler mi?

Görmüş olmak için iman edip mü’minlerden olmanın gereklerini görmek gerekir. Kâ’be’yi taş duvar olarak herkes görür ama onun duvarlarında İbrahim ve İsmail aleyhimesselamın himmet ve heyecanını gören göz bakıp görüyordur. Hiç çıkılmaz sokaklardan bile bir çıkış yolu görüp gösterebilenler görüyorlardır. Görmek onlara layık bir eylemdir. Suyu akmayan muslukta su görebilmek, dibi kazınmış tencerede yiyecek emaresi görmek, görülmez zannedilenleri görebilmek göz sahibi olmaktır. Yol ortasında dikili dağı görmek değil dağın altındakini, dağdan ötesini görmek gerçek bakışla bakmaktır.

Herkesin görebileceğinin yanında mü’min olanın görebileceğini göremeyen kördür. Yarını, yarınların sahibi Rabbinin müjdesini, yok denen umutları görüyor gibi olmak göz sahibi olmaktır. Bunlara ulaşamayan ise kördür. Gerçek kör kendi gözünü göremeyendir. Kur’an ve Sünnet aynasına bakıp, o aynadaki gözünü göremeyen, bu nedenle de Allah’ın mü’min kullarına vaadinin hak olduğunu anlayamayan kör değil de kim kördür?

Göremeyen ve başkalarının da görmesine engel olan zulmetmektedir. Kendi dar görüş alanını mesuliyetini yüklenmiş bulunduğu çocuğuna ve eşine mecbur edenler körlüklerini onlara da bulaştırmaktadırlar. Bu zulümdür. Bunu yapan zulmünden mesul olacaktır.

Sabrın ve sebatın yerini görememek körlüktür. Kulluğun gereklerini, ibadetleri görememek körlüktür. Tarihin ibretle dolu sahnelerini kendisine ders olarak görememesi de bir mü’min için körlük nedeni olabilir. Bakışı ve basireti olmayan ne kadar bakarsa baksın, bakarkördür o. Bakmak başka görmek başka ise asıl körler, Allah’ın ayetlerine baka baka Allah’ın azametini ve yarattıkları üzerindeki hikmetlerini göremeyenlerdir.