Bugün Filistin’in yanında durmak ve İsrail’in karşısında yer almak bir “topic” yani ana akım halini aldı. Bundan neredeyse beş sene önce de İsrail’in yanında olmak ana akım bir meseleydi. Filistin’in yanında olmanın doğruluğunu ve haklı duruşunu bir kenara koyuyorum; ancak doğruyu savunuyorsak bile bunu nasıl savunduğumuzu ve neden savunduğumuzu bilmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde ana akım değiştiğinde düşüncelerimizde değişecektir. Bu yüzden, Filistin-İsrail çatışmalarında sağlıklı bir bakış elde etmek zorundayız. Bugün ülkemizde alabildiğine herkes bir İsrail düşmanıdır; onların kafasındaki İsrailli ellerinde bir kadehle bebek kanı içen bir şeytandır. Ancak durum böyle değildir.
Düşünürler, İkinci dünya savaşı süresince Almanları vahşi ve barbar bir kavim olarak lanse edenlerin çok büyük hayal kırıklığına uğrayacağına ve yanlış bir yol izlediklerini vurgulamıştır. Peki neden? Almanların barbar değil medeni olduğu için mi bunu söylemişlerdir? Cevap basitçe hayır, bunu söyleyen kişilerin kuşku götürmez bir biçimde Nazi Zulmüne karşı oldukları aşikârdır. Aksine onlar bunu söyleyerek Almanların nasıl bir deliliğin içinde olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Böylelikle okuyucu bilmeli ki, anlatacaklarımız İsrail’in yanında yer almak yahut onların suçlarını hafifletmek amacı taşımamaktadır. Aksine, onların ne yaptığını daha iyi kavramak mecburiyetindeyiz.
Alman örneğinden ilerleyelim. Geçen sene vizyona girmiş bir filmi hatırlatmak istiyorum; filmin adı “Zone of Interest”. Auschwitz’in komutanı Rudolf Höss’ün toplama kampı lojmanındaki hayatını konu ediyor. Filmde, hiçbir şekilde silah yahut gaz odası görmüyorsunuz. Hatta ceset bile görmüyorsunuz. Sadece Höss ve ailesinin kamp yakınındaki saadetli ve kalburüstü yaşamı bizi karşılıyor. Ne Höss ne de ailesi olanlardan vicdan azabı bile çekmiyor. Peki, bu bize ne anlatıyor? Bunu anlamak için filmin ötesine geçip Höss’ün ve Holokostun diğer faillerinden olan Eichmann’ı incelemeliyiz.
Höss, tutuklandıktan sonra uzunca bir süre suçunu idrak edemiyor. Sanki şu ana kadar hiçbir şey yapmamış gibi davranıyor. Duruşmanın ilerleyen safhalarında ancak dâhil olduğu soykırımın büyüklüğünü kavrayabiliyor hatta ölü sayısını söylerken çekinmiyor. İşin korkunç yanı, Alman Ulusu bu soykırımın şahidiydi. Yahudiler, Almanya’nın belli bölgelerinden çekilip toplama kamplarına gönderildi. Almanlar, zulmü pek ala görmüştü ama sessiz kalmayı tercih ettiler.
Yani şunu anlatmak istiyorum; bu insanlar yahut Alman toplumu asla soykırımı işlerken bir soykırım yaptıklarını düşünmediler. Kimse evinde şeytanice kahkahalar atıp nefret kusmuyordu. Subaylar, üstlerinden gelen emirleri tipik bir memur kafasıyla uyguluyor; rütbe almaya ve daha iyi yerlere atanmak için çalışıyorlardı. Halk ise, “devletim doğrusun bilir” deyip evinde oturuyordu.
Hannah Arendt, Holokost’un bir numaralı faili Eichmann yargılanırken Eichmann’da bizzat bu durumu görmüştür. Eichmann, yaptıklarından ne bir pişmanlık duyuyordu ne de başka bir şey zira yaptığı şeyler şuursuzcaydı. Ne sorgu sırasınca ne de sonrasına bir damla bile gözyaşı dökmemişti. Şahsi olarak Yahudilere nefreti bile gözle görülmeyecek dereceydi. Savaş bölgesinden uzak kalmak, daha konforlu bir hayat yaşamak ve daha hızlıca terfi almak gibi basit şeyleri gözetiyordu bu adamlar. Yani Arendt’in deyimiyle artık “Kötülük Sıradanlaşmıştı”.
Bugün de İsrail’de kötülük sıradanlaştı. Filistinli çocukları bombalayan İsrailli Pilot; bombaladıktan sonra evine geri dönüyor, eşinin hazırladığı kahvaltıda ailesiyle sohbet ediyor ve çocuklarıyla eğleniyor. İsrail’de kuduz ve anlamsızca etrafına saldıran bir canavar ararsanız sizi kimse karşılamaz. Tam aksine, İsrail’de artık kötülüğü kurumsallaştırmış ve devleti ilah gören-onun emirlerini sorgulanamaz sayan insanlar ararsınız milyonlarca bulacaksınız.
İsrailliler düşündüğünüz gibi kan arayan akılsız vampirler değiller. Sizi güllerle karşılayan bir bahçede değiller. Şayet onlara akılsız birer cani derseniz Filistin’de şehit olanlara hakaret edersiniz. Etrafa rastgele saldıran bir kötülük makinesi de değiller. En korkunç kötülüğü bile banal hale getiren bir insanlar topluluğu haline geldiler.
Sonuç olarak ne anlamalıyız? Aslında bu mesele, bizim ilahlaştırdığımız amirlerimizin ve devlet kurumlarımızın bir sonucu. Bir silsile halinde devleti, amiri ve yapıyı sorgulanamaz hale getirdik. Bugün İsrail’de de bu hâkim. Bu, onların eylemlerini meşru kılmaz ancak bize gösterir ki karşımızda kötülükten zevk alan bir devlet değil; bu kötülü kurumsallaştıran ve yayan bir devlet var. Onlarla mücadele etmek istiyorsanız, onlardan biri olmamak-egemen kıldıkları Yahudi zihniyetine boyun eğmemek mecburiyetindesiniz.
ALİ KURNAZ