Jew, Juden, Juid, Евреи, يهودي ya da Yahudi. Diller farklı ancak uyandırdığı nefret ve hissiyatlar aynı. Milattan önce bile bu kelimelerin görüldüğü yerde sadece nefret doğdu. Halen bile doğuyor. Yabancı yahut ulusal basınla irtibatınızı koruyorsanız bu kelimeleri görmemeniz imkânsız. Peki, neden nefret doğuyor?
Hitler’in mitinglerinin kayıtlarının pek çoğu halen mevcut, rastgele birisine tıklarsanız sizi çok güçlü bir “Juden!” sesi karşılayacaktır. Sesler yükseldikçe Hitler daha da yükselir, yumruğunu havaya kaldırır sanki bütün Yahudiler karşısındaymış gibi sallar ve böylelikle salonda “Sieg Heil!” sesleri yükselmeye başlar. Müttefikler Berlin’e yaklaşırken “Juden” ve onla özdeşleşmiş “Bolşevik” kelimesi kötü gidişatı unutturmak için çokça kullanılıyordu.
İsrailli gazeteci Herb Keionon’un Türk bürokrasisi hakkındaki bir gönderisine rastladım geçenlerde. Keinon’un görüşlerinin pek çoğuna katılmasam da bence çok iyi bir noktayı yakaladı. Özellikle ülkemizde “İsrail” kelimesinin artık bir gündem saptırma aracı olduğundan mütevellit mevcut gündemi görmezden gelmenin farklı bir biçimi olduğuna değiniyordu. Bu İsrail için yeni bir şey değil.
İsrail’in kuruluşundan bu yana Orta Doğu’da işler çok karışık. Arap Ligi hiçbir zaman İsrail’i istemedi ve bu uğurda pek çok savaş gerçekleşti. 1948’den bu yana devam eden Arap-İsrail savaşlarının Arap Siyaseti için mühim bir etkisi oldu: Her şeyin suçlusu Yahudilerdi!
Bugün Arap Liginden bahsedemememizin temel sebeplerinden birisi budur. Arap ülkeleri kendi Yahudi nefretlerinde boğuldular. Bu aslında devletlerde pek sık rastlanan bir şeydir: Siyasi takıntı. Mesela Ermenistan, “siyasi takıntı” kavramının çok güzel bir örneğidir. Ermenistan Devleti’nin bütün varlığı “Ermeni Soykırımı Tezi” üzerine kuruludur ve bu takıntının içerisinde eriyip gitmektedirler. Türkiye Ermenisi Hrant Drink’de Ermenilerin bu takıntıdan kurtulması gerektiğine dikkat çekiyordu.
8 Ekim saldırılarının ardından Türkiye’de çok geniş bir kamuoyu oluşması beni hem mutlu etmişti hem de çok üzmüştü zira bu kalabalık toplulukların Anti-Semitizme kaydığı ve “İsrail-Yahudi” kelimelerini bir afyon olarak kullandıkları çok açıktı. Üstüne üstlük buna dini temeller aramaları ve Yahudiler hakkındaki hadislerin/ayetlerin bağlamlarından koparılıp sadece bir nefrete yöneltilmesi çok canımı sıkmıştı. Yahudilerin de “Ehli Kitap” hatta ondan da önce bir “Âdemoğlu” olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmamız gerektiğine inanıyorum.
Medya ve çoğunluk, Gazze çatışmasını kendi lehine kullanmak istiyor. Kalabalıkları bu olaylarla oyalamayı ve bütün odağı “Yahudi’ye” kanalize etmek istiyorlar. Mesele;
ölen çocuklar, kadınlar yahut adalet değil. Amaçları; politikadaki aksaklıkları bir müddet unutturmak ve zaman kazanmak. Çok üzücüdür ki boykot listeleri “İsrail’in ordusuna/bürokrasisine kim yardım ediyor?” sorusundan daha ziyade “Kim İsrailli” sorusu üzerine kuruluyor. İsrail Ordusuna destek veren şirketleri boykot ediyorsak sesimizi işçilerini ezen, haklarını teslim etmeyen ve fahiş fiyatlara devam edenlere de karşı yükseltmeliyiz.
Yaklaşık 1 ay önce Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Gazze’nin sadece Filistinlere ait olduğunu iddia ediyordu. Şimdi Wang Yi iddiasında ne denli samimi? Bu devlet, Doğu Türkistan’da tecrit kampları kurmadı mı yahut ülkesindeki işçilerin ne denli kötü şartlarda çalıştığını görmezden mi gelelim? Bu devletin amacı adalet mi yoksa statükoyu sürdürmek mi?
Ben Yahudilerin yaptığı korkunç eylemlerin ve bunun ne denli insanlık dışı olduğunun farkındayım, neredeyse bir yıldır her köşe yazımda da bunu anlatmayı amaçladım fakat hep şuna karşı çıktım: Olayı bir ırka yahut dine karşı nefret haline getirmemeliyiz. Tam aksine tek amacımız burada adaletsizin/zalimin kim olduğunu bulmak ve onu yargıya teslim etmek olmalıdır. İsrail’in yaptığı adaletsizliklere binaen sokaklarda “Kahrolsun İsrail Devleti” diye bağırdıktan sonra artık aynı kalamazsınız.
Konuşmak, sorumluluk gerektirir. İsmet Özel’in çok güzel bir sözü var: “Allah, insanı iddiasından vurur.” Şeklinde. “Kahrolsun İsrail Devleti” diyen kişi demek ki bir adaletsizliğe ses çıkarmakta. Şahıs protestodan sonra evine gittiğinde kendisi adaletsizliğe devam ediyor yahut iş yerindeki/toplumdaki adaletsizliklere göz yummaya devam ediyorsa onun İsrail’den ne farkı kalır? Demek ki protestoda sadece günah çıkarmaya ve sosyal medyada gördüğü cesetlerin sorumluluğunu üstünden atmak istedi.
Evet, İsrail Devleti korkunç işler yaptı. Burada şuna odaklanmamız gerekiyor: Bu korkunç işleri nasıl durdurabiliriz? Öncelikle “zalim ve adaletsiz” zihniyete sahip olmamalıyız. Yahudi yapınca sokaklara döküldüğümüz şeyi dindaşlarımız/ırktaşlarımız yapınca da “Kahrolsun” diyebilmeliyiz. Firavunun bu yüzden dini ve ırkı önemsizdir.
ALİ KURNAZ