Özer Yılmaz yazdı
Allah insanlardan merhamet, adalet ve vicdan duygularını yok etmesin. Benim en çok dualarımdan birisi de ‘Allah’ım yüreğimden merhameti eksik etme’ diye olur. Merhamet, adalet ve vicdan konusunda ki dualarımı, dileklerimi ve düşüncelerimi gerek aile bireylerimle gerek öğrencilerimle gerekse eş ve dostlarımla yaptığım sohbetlerimde hep dile getiririm.
Ramazan ayının girecek olması nedeniyle Siyonist İsrail Devleti yöneticilerine merhamet, adalet ve vicdan duygularının geleceğini ümit etmiştim. Heyhat ne yazık ki bu ümidim, bu beklentim Siyonist İsrail Devletinin namlularını, yiyecek elde etmek için kuyrukta bekleyen masum insanların üzerine çevirip namluları ateşlemesine kadar sürdü. İşte o zaman bütün insani beklentilerim yerle yeksan oldu.
Gazze’de olanlara bir Müslüman olmaktan öteye bir insan olarak yüreğim, vicdanım, duygularım dayanmıyor. O masum insanlara yapılanların acısı yüreğimde incir ağacı gibi kök salıyor. İslam İşbirliği Örgütüne üye olan ülkeler ne iş yapar? İnsanlık ile emperyalist duygular arasına sıkışmış vicdani duygulardan yoksun batılı emperyalist ülkelerin yöneticileri, İsrail’e giderek ben Siyonist’im deme cesaretini gösterdiler. Bizden dediğimiz aynı düşünceleri ve aynı duyguları paylaştığımız ülkelerin yöneticileri ne yapıyor? Bizim dediğimiz ülkelerin yöneticileri Gazze’ye gidebildi mi? Biz Müslümanız, Gazze halkını destekliyoruz diyebildiler mi? Bu nasıl yönetim sistemi? İslam coğrafyası, vicdanı sızlamayan bu yöneticiler tarafından yönetilmeyi hak ediyor mu? Birileri çıkıp bu sistemin içine bir çomak sokması gerekmiyor mu? Yöneticiler her türlü imkânlara sahipken halk niçin dünyanın en yoksul kesimini oluşturuyor. Yöneticiler bize zembille gökten mi indiler? Müslümanların ya da halkın derdiyle dertlenmeyen yöneticileri, yoksul halk sırtında küfe olarak niçin taşır?
Ben artık bir insan olarak Gazze’de yapılanlara vicdani olarak da, insani olarak da, bir Müslüman olarak da dayanamıyorum. O küçücük bedenlerin açlıklarını giderebilmek, hayatta kalabilmelerini sağlamak adına toprak içinden makarna toplamalarını; toprak içinden ceplerine un doldurmalarını vicdanım kabul etmiyor.
Bazen basında Kassam Tugaylarının, Siyonist askerlere karşı yaptıkları şanlı direniş görüntüleri paylaşılıyor. Bu görüntüler umarım düzmece değildir, o görüntüler bir nebze olsun içime kök salmış acıları dindirebiliyor.
Benim isyanım oburca, umarsızca halkının dertleriyle dertlenmeyen ama kasasını doldurmaya çalışan Müslüman ülkelerin sözde yöneticilerine. Bu yöneticiler ki bizden desen bizden değil, onlardan desen onlardan değil. Bunların durumu, kurdun yavrusuna aktardığı hayat tecrübesi hikâyesine benziyor.
Malum kurt, hayata yeni başlayan yavrusuna dünyayı tanıtmak istemektedir. Yavrusunu alıp dağın zirvesine çıkarır, ovaya birlikte bakarlar. Ova da yayılan koyun sürüsünü gören yavru, babasına sorar:
- Baba bunlar nedir?
- O gördüğün etrafa dağılmış yaratıklar, koyundur, etleri çok lezzetlidir. Fırsatını bulursan hemen birini yakala, aç karnını doyur, onlar senin nasibindir.
Yavru koyunların başında ki çobanı göstererek sorar
- Sırtında keçe, elinde sopası olan, ayakta duran kimdir?
Baba bu defa çobanı anlatır.
- O sürünün koruyucusudur, sakın ona yaklaşma, gördüğün zaman kaç ve saklan.
Yavru, sürünün etrafında dolaşan köpeği merak eder.
- Orada bize benzeyen biri daha var, o kimdir?
Baba iç çekerek cevap verir:
- Ah balam ah! Asıl ocağımızı söndüren o bize benzeyip de bizden olmayanlardır. O sürünün köpeğidir, onlardan uzak dur, uzak dur...!
Halkın ortak malı olan kaynakları satıp emperyalist devletlere finansal destek sağlayan yöneticiler, asıl bizi yaralayanlar onlar. Bize benzeyen ama emperyalist devletlerin adına çalışanlar.