Özer Yılmaz yazdı

Ülkemizde son zamanlarda toplumsal uzlaşının çivisi çıkmış sanki. Kimsede tahammül kalmamış, tahammülsüzlüğün son noktasına gelinmiş olacak ki cinayet işlemek adeta moda oldu. Bu işler ciddi anlamda hem sosyolojik hem psikolojik hem ekonomik hem de demografik olarak derinlemesine irdelenmesi gerekmekte.

Türk toplumu her ne kadar muhacir- ensar ilişkisi içinde yardım sever olsa da bu yardım severlik ne yazık ki toplumu istenmeyen noktalara sürükleyebiliyor.

Göçmen olmak ya da diğer adıyla muhacir olmak çok kolay bir şey değil. İnsanlar, aynı ülkenin bir şehrinden başka bir şehrine ya da bir mahallesinden bir mahallesine göç etmesinde bile zorlanırken,  muhacirler ülkesinden başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalıyor.

Muhacir olmak, başka bir toplumun içinde yaşamak bakımından çok zor bir iş olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. İster istemez insanların bakış açısı farklı olabileceği gibi ötekileştirme de olabiliyor.  

Ülkemizin demografik yapısının çok ciddi anlamda bozulduğunu ifade etmek istiyorum. Bunu ifade etmekle muhacirlere karşı olduğum sonucu çıkarılmaya çalışılmasın.

Muhacir ya da göçmen adı ne olursa olsun korunmaya muhtaç insanlar. Korunmaya muhtaç insanlara yardım edilmesi gerekmekte bu bizim kadim kültürümüz gereği.  Son zamanlarda gerçekleşen olaylardan anlaşılıyor ki göçmenlerin ülkemize kabul edilmesiyle ilgili kriterlerinin çok iyi belirlenmediği anlaşılıyor.

Ülkemize göçmen kabul etme kriterleri yetersiz kalmış olacak ki aklı esen her insan ülkemize gelmiş ve kabul edilmiş. Göçmenlerin kabul sürecinde ciddi bir araştırma ve soruşturma iş ve işlemlerinin yapılması gerekliliği yaşananlardan anlaşılıyor.

Ülkemize her cins ve türden göçmen kabul edilmiş. Casus mu dersin? Hırsız mı dersin? Katil mi dersin? Mafya lideri mi dersin? Ülkemiz maşallah cennet mekan Mevlana’nın gönlü gibi ‘Ne olursan ol, yine de gel’ ironisinin uygulama bahçesi gibi olmuş.

Her ne sebeple olursa olsun ülkesinin şartlarından kaçarak sığınan insanlara anlayış göstermek insani olarak bizim görevimiz. Vicdanlar da bunu emreder, insan olanın ruhu da bunu kabul eder. Benim kabul etmediğim ve varlıklarına tahammül edemediğim bir kesim var ki onlar her görüldüğü ya da yakalandığı yerde en ağır ceza ile cezalandırılmaları gerekiyor.

Bu tip insanları yediği ekmeğin teknesine tekme atan olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Bunlar dünyanın en aşağılık mahlûkatları, bunlar zor şartlarda olduğunu iddia ederek ülkemize sığınan ve başka ülkeler adına, kendi insanlarını satan hain, casus, ruhunu satılığa çıkarmış, satılmışlardır.

Göçmenlerin yaptıkları bunlar da, vatandaşımız olanların yaptıklarına ne demeli? Gariban taksi şoförünün yaşadıkları unutulacak gibi değil. Ne idüğü belirsiz 19 yaşında olduğu söylenen psikopat şizofren insan, insan demeye bile kalemim varmıyor.

Bu insancık, suçsuz günahsız ekmek parası için gecesini gündüzüne katan şoförlük mesleğini icra eden emekçiyi gözünü kırpmadan üç el ateş ederek hayatından kopardı. Alın teri ile çalışan gariban emekçinin hayatını göz kırpmadan söndüren bu psikopata dünyanın en ağır cezası ne ise o verilse de içimizde ki öfke selinin azalması, içimizi yakan korun sönmesi mümkün değil.

Sadece taksicilik yapan emekçinin hayattan koparılması ile iş bitecek olsa toplum az da olsa teksin olabilir ama olaylar zinciri sürekli birbirini takip ediyor. Bir imamın camide dövülmesi, başka bir imamın iş yerinde bıçaklanarak öldürülmesi, görevi başında ki polisin, yardımcı olduğu kadın tarafından beylik silahı ile yaralanması, kilisede gerçekleştirilen cinayet, mitingden gelen vatandaşın dövülmesi.

Bunlar saymakla bitecek gibi değil. Bütün bu olanlar bize toplumsal cinnetin yansıması olarak sirayet ediyor. Toplumsal cinnetin cinayete dönüşümü bir bilen tarafından objektif olarak bilimsel yönden araştırılması ve ona göre tedbirlerin alınması apaçık ortada.