Özer Yılmaz yazdı
Toplum algılarla yönetilen bir güruh oldu. Algıların, gerçekleri gölgelemesine artık duygular tahammül edemiyor. Müjde denilerek içi boş çıkan vaatler artık insanların tahammül sınırlarını aşmaya başladı. Bu müjdeler nasıl bir şey ise insanların yararlanamadığı içi boş kendisi kof söylemler. Bu söylemler öyle algılar oluşturuyor ki işin içinde olanlar bile inanıyor.
Son yıllarda bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bazı ürünlerin tedarikinde zorluklar yaşandı, bu zorluk ekonomiye enflasyon olarak yansıdı. Tedarik zincirinde yaşanan zorluklar yetmiyormuş gibi ekonomi yönetiminde bulunan yöneticilerin de işin ehli olmadığı, ekonominin kötü gidişinden anlaşılıyor. Ekonomik gidişatın bozukluğunu bütün kesimler paylaşıyorsa ekonomik refah payı da bütün kesimlerce paylaşılabilmelidir.
14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan genel seçimler öncesi çalışan memur kesimine verilen seyyanen 8 bin liralık refah payı ne yazık ki emeklilerden esirgendi. Bu esirgeme ile ülkemizde acaba kişiden kişiye göre değişen birkaç türlü enflasyon mu var düşüncesi insanların zihnini kurcaladı. Emekliler ile çalışanların yaşadığı mekânlarda farklı farklı enflasyon mu var acaba insanlar bilmiyor? Çalışanlar ile emekliler arasında ki maaş uçurumu farkı kapatılmadığı sürece zihinlerde ki tilkiler dolaşmaya devam edecek.
Yukarıda dile getirmeye çalıştığım gerçekler örnekleriyle açıklanırsa zannediyorum durum daha netlik kazanmış olacaktır. Öğretmen olmam nedeniyle örneği öğretmenler üzerinden vermek istiyorum. Otuz yıllık bir başöğretmenin ek dersler ile birlikte aldığı maaş ve ücretler toplamı 55 bin lira civarındayken, bu öğretmenin emekli olması halinde alacağı maaş toplamı 23 bin lira civarında. Çalışan öğretmen ile emekli öğretmenin alacağı ücretler arasında yüzde altmış emekli öğretmenin aleyhine bir durum söz konusu.
Siyasiler oy uğruna sosyal güvenlik sisteminin temeline dinamit koydular ve ateşlediler. Bu ateş öyle patladı ki dar gelirli emekli insanları ta derinlerde ruhlarını parçaladı. Yalancı müjdelerden bıktı emekli kesim. Bir ay içinde üç kez zam yapılıp da maaşı on bin liranın üzerine çıkmayışı hangi parametrelere göre açıklanacak çok merak ediyorum. Bütçe açığı bahane edilerek emekli emekçiler açlığa ve sefalete terk edilemeyeceği gibi açlıkla terbiye edilme yöntemi de tercih edilmemelidir.
Ülkemizde bir asgari ücret realitesi var. Bu realitenin ışığı altında prim ödeyerek emekli olmayı hak eden emekçilerin alacağı ücret asgari ücretin altında olmaması gerekiyor. Bu yasal bir düzenleme ile gerçekleştirilebilir. Her şart ve ahvalde tasarruf etmeyi diline pelesenk edenler, mevzubahis kendileri olunca tasarrufa yönelmek şöyle dursun, itibardan tasarruf edilmez denilerek harcamalar fütursuzca yapılmakta, dar gelirli kesim ile adeta dalga geçilmektedir.
2024 yılının, emekliler yılı ilan edilmesinin emekliler adına incitici olduğunu ifade etmek istiyorum. Elde avuçta hiçbir şey yokken kuru laf salatasıyla güya emeklilerin tepkileri hafifletilmeye çalışılıyor. Emekliler dilenci değildir, kendi primini ödeyerek emekliliğini bileğinin hakkıyla kazanmış emekçi insanlardır. İki bin liradan üç bin liraya çıkarılan bayram ikramiyesi bir lütuf gibi sunularak emekliler daha da derinden incitilmiştir. Bazı sözüm ona yorumcular ‘Efendim önceden bu ikramiye yoktu, şimdi veriliyor. Düşük maaş alan emeklilerin durumuna ise ‘Efendim düşük maaş alıyor ama ne kadar pirim ödemişse o kadar maaş ödeniyor, ne kadar ekmekse o kadar köfte, emekliler hallerine şükretsin.’ Bu tür yorumları yapanları tanımlayacak kavramı burada yazmaya kalemim varmıyor.
Hiç prim ödemeden asgari ücret düzeyinde maaş alanlara ne demeli. Kısacası emeklilere reva görülen düşük ücret skalası adil olmadığı gibi ekonomik verilerle de açıklanacak gibi değil. Şükretmek kimsenin lütfuyla olacak bir duygu değildir. Allah’ın verdiği her nimete inancımız gereği elbette ki şükredilecektir ama birileri istedi diye bu olacak şey değil. Eskiden ‘Hayırlı olsun emekli olmuşsun, deniliyordu. Şimdi ise ‘Allah yardımcın olsun, emekli olmuşsun.’ İronisi ne yazık ki tedavülde.