Okuyarak yürüyen adam sıfatıyla, Adliye Sarayının köşesindeki kaldırımdan karşıya geçerken: “Çarpmayasın bir yere!” diyen uyarıyı duydum. Eski bir arkadaştı. “Yine eskisi gibi okuyorsun, durmadan okuyorsun!” deyince “sen de arkadaşla birlikte yürüyorsun. Ben de bununla...” dedim ve elimdeki kitabı gösterdim. O vakit haddimi aşmış olabileceğim hissi veren cümleyi söyleyiverdi: “Ezdin bizi hocam!”
Böyle bir niyetim yoktu tabii, olamaz da. Lakin daha önce başımdan geçen olayı, iki cümle ile hatırlatıverdim. Bir vakitler İstanbul’daki hocam aramış: “Ne yapıyorsun Ahmet?” demişti. “Hayrettin Karaman Hoca ile yürüyorum yolda!” deyince çok heyecanlanmıştı. “Hayrettin Hoca İnegöl'de mi?” diye merakla sordu. “Yok hocam” dedim, “Onun hatıralarını okuyorum. O anlatıyor, ben dinliyorum."
İşte o an bu olaydan ilham alarak ne zaman yollarda kitap okusam, yazarıyla ya da kahramanıyla yolculuk yapıyormuşum gibi geliyor.
Elimdeki kitabın kapağını gösterdiğimde dudaklarından dökülmüştü bu söz: “Ezdin bizi hocam!” Eğer sözümüz mecaz değil de hakikat olsaydı benim yüreğim dayanmazdı.
Elimde, Kainatın övüncü, iki cihanın önderi, liderimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in Kur'an kıssaları ile birlikte anlatılan muhtasar/özet hayatı vardı.
Yani demek istedim ki “ben de Hz. Peygamber ile beraber yürüyorum İnegöl kaldırımlarında.” Tabii ki gerçek olması mümkün değil ama ona karşı olan sevgimizden onun hayatı, hayatımızın başköşesinde olsun isterim. Bu sebeple bilmek bizim için en büyük nimet.
Daha önce de değişik vesilelerle Hz. Peygamberin hayatını farklı eserlerden okuduğumu dile getirmiştim. Bu sefer, İnegöl İmam Hatip Lisesinde görev yapan sendikada ve dernekte birlikte çalışmalar yaptığımız Veli Kurt hocamızın kaleme aldığı bir kitaptı elimdeki.
Küçükken yazar deyince uzaydan gelmiş insanlar sanırdık. Öyle, arkadaşlarımızın arasında şair ve yazar yoktu. Ete kemiğe bürünmüş, iki karton arasına toparlanmış sayfalar... O sayfalarda manayı bağrında barındıran güzel kelimeler... Kelimelerin güzelliği, güzel insanı anlatmasından... Her şeyden önce günlerini, böyle bir kitabı yazmak için harcayan Veli Hocayı tebrik ediyorum.
440 sayfalık kitabın yarısını Ramazan'dan önce okumuştum. Araya Kur'an ayı Ramazan girdiğinde elime alamamıştım.
Aslında okurken içinde yazanlardan daha çok, kitabın yazılış biçimini merak ediyordum. Nasıl bir üslupla yazılmıştı? Diğer siyer kitaplarından farkı neydi? Bunu merak ediyordum!
Hiç gecikmeden şunu söyleyeyim. Tarihi bir roman tadı var satırlarda. Kuru tarihi bilgiler değil. Bir yerlerden derlenmiş de bu kitaba monte edilmiş havasını görmüyorsunuz. Tabii ki benzer üslupla yazılanları var. Mesela roman formatında yazılan İskender Pala'nın “Bülbülün Kırk Şarkısı” isimli kitabı gibi.
Belki daha önceki siyer kitaplarında fark etmediğim bir incelik gördüm. Kur'an-ı Kerimde zikredilen peygamber kıssaları, Hz. Peygamberin tebliğ ve davet yaparken ya da devlet yönetirken ya da cihad ederken, yani hangi döneminde indiyse o konu anlatılırken inen ayetleri araya koymuş. O mübarek peygamberin başına gelenlere gönderme yapılmasıyla Peygamberimizin hayatına kıyaslama yapılması en bariz özellikti. Daha önce Kısas-ı Enbiya kitaplarında Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa vesaire ayrı bölümler açılıyor, kitabın en sonunda Hz. Muhammed (sav)’in hayatı anlatılırdı. Bu kitapta ise bunların güzel bir harmanlaması söz konusu...
AHMET TAŞTAN