Ali Kurnaz yazdı
Düşün dünyasıyla arasında bağı olan hemen hemen herkes Machiavelli’yi yakından tanır. Machiavelli, 15-16. Yüzyılda yaşamış Floransalı siyaset bilimci ve düşünürdür. “Prens” adlı eseriyle hükümdara, “Livius’un On Kitabı Üzerine” adı eseriyle de cumhuriyete yönelik sistemsel yapılanmalarını ve eleştirilerini dile getirmiştir. Bu eserleriyle çağdaşı İngiliz Siyaset Filozofu Thomas Hobbes ile Modern Siyaset Felsefesinin ve Siyaset Biliminin kurucusu kabul edilir. Machiavelli’nin fikirleri, o günden bu güne tekrar tekrar okutulan bir klasik olarak yerini muhafaza etmektedir hatta IV. Murad’ın Machiavelli’nin Prens’ini okuduğuna dair rivayetler bile bulunmaktadır. Halen bu kitaplarda yeni metaforlar, anlamlar ve kazanımlar ortaya çıkmaktadır. Düşünürün devletin yapısına, kökenine, sistemine ve geleceğine dair fikirleri halen tazeliğini korumakta, tartışma konularının başını çekmektedir. Machiavelli’nin şarktan garba uzanan bu yerinde şöhreti onu incelenmeye değer kılmaktadır fakat bu yazımızda Machiavelli’den değil, onu yoğun bir biçimde etkilediği zannedilen Sicilyalı İslâm Filozofu İbn Zafer’den söz edeceğiz. Bu büyük ismin arkasında bulunan bu İslâm Düşünürünün, İslâm Düşüncesinin büyük yanlarını tekrardan ortaya çıkarmada önemli bir aktör olacağını düşünmekteyiz.
İbn Zafer, 12. Yüzyılda yaşamış İslâm Düşünürüdür. Zafer, 1104 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. Doğduğu yüzyılda İslâm Altın Çağından yavaş yavaş uzaklaşmakta, özgür düşünce ortamı varlığını kaybetmekteydi yani İslâm Dünyası için buhran çanları çalmaktaydı. Moğol İstilaları, mezhep mücadeleleri ve bazı cenah önderlerinin kendileri dışındaki düşünce sistemlerini tekfir etmesiyle beraber hayallerimizde yer alan o İslâm Coğrafyası artık parçalanıyordu. İbn Zafer tam da bu dönemde doğmuş biri olarak düşüncelerini de bu buhran üzerine kurmuştur. Bu sebeple onu bir “Buhran Filozofu” olarak adlandırabiliriz. Düşüncelerini de yaşadığı coğrafyayı bu buhrandan kurtarma gayesiyle kurmuştur. Çağdaşı olan Endülüslü İbn Rüşd’de Siyasete Dair Temel Bilgiler kitabını bu gayeyle yazmıştır. Zafer ve Rüşd’den sonraki düşünürler de tıkanıklığı açma teşebbüsünde bulunmuş iseler bile başarılı olamamışlardır. İbn Haldun ise bu noktada İslâm Dünyasının son dönemecini temsil etmektedir. İbn Haldun, 14. Yüzyılda Mukaddime adlı eseriyle tabiri caizse son çığlığı koparmış, en etkili ve kapsamlı bu teşebbüs doğu yerine batıda yankılanmıştır. Düşünürümüz de bu örneklere uymaktadır. Onun fikirleri doğuda değil batıda Machiavelli aracılığıyla tezahür etmiştir. Düşünürün fikirlerini üstünkörü incelersek onun dünyasına dâhil olabiliriz.
İtalyan Siyaset Bilimci Gaetano Mosca (1858-1941) tarafınca ortaya atılmış bu Machiavelli ve Zafer analojisi sayesinde Zafer’in fikirleri tekrardan gündeme gelmiştir. Onun siyasal fikirlerini ortaya koyduğu eser olan “Sülvan-ül Muta fi Udvanil-Etba” , birbiri içine geçmiş onlarca hikâyeden ve beş ana temadan oluşmaktadır. Kut’adgu Bilig anlatımına benzer bir biçimde Zafer düşüncelerini puslu bir biçimde okuyucuya öyküler vasıtasıyla sunmuştur. Eserinde, hükümdara öğütler vermesinin yanı sırada tarihi ve dünya anlayışına yeni yorumlar getirmektedir. Zafer sırasıyla hükümdara şu beş öğüdü verir; tefviz, te’essî, sabr, rıza ve zühd. Yani hükümdar tevekkül edip işlerini havale etmeli, kendisinden daha da kötü duruma düşenleri görüp sabır bulmalı yani te’essî etmeli, sabretmeli, kadere rıza göstermeli ve zühd eyleyip dünya malının ne kadar kıymetsiz olduğunu ve ne denli geçici olduğunu anlamalıdır. Bunlar içine yeri geldiğinde hükümdara yalana başvurması gerektiğini, hile yapabileceğini, kimseye güvenmemesi gerektiğini, kendisinden başka kimsesi olmadığını ve yaşamı boyunca yapayalnız olacağını devamlı hatırlatır. Tırnaklarıyla, gücünü tekrardan oluşturan ve yerini sağlamlaştıran hükümdar portresiyle Zafer hem ideal devlet anlayışını kurar hem de İslâm Dünyasındaki tıkanıklığı siyaset yoluyla açmaya gayret eder.
Mosca tarafından ortaya atılmış bu iddia hala geçerliliğini korumakta, Machiavelli’nin Zafer’den şiddetli derecede etkilendiği varsayılmaktadır. Machiavelli’de benzer bir biçimde düşüncelerini Makyavelizm altında toplamış; hükümdarın tekliğine ve gücüne mutlak bir önem arz etmiştir. Bu benzeşim, İslâm Düşüncesinin siyaset bilimindeki yerini tekrardan gözden geçirilmesi gerektiği hususunda da ittirici faktördür. Geçmişimizde ne büyük düşünürlerin yaşadığını hatırlamalıyız. İşin üzücü ve düşündürücü yanı, Zafer o denli fakirlik içinde ölmüştür ki, kızını alt tabakadan birisiyle evlendirmek zorunda kalmış, o kişi de Zafer’in kızını köle yapmıştır. Zafer, takribi 1170 yılında hayata gözlerini fakirlik içinde yumduğu düşünülmektedir. Geçmişte sahiplenilmeyen bu erdemli insanlara, biz bugün sahip çıkmalıyız. Biz sahip çıkmazsak, onlara kimse sahip çıkmayacak, çıkanlarda onu tam manasıyla anlayamayacaktır. Zafer’i düşüncesine tam manasıyla ancak bir Müslüman sirayet edebilir.