Can konağını aramadaysan, cansın;
Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin,
Bir damla su arıyorsan susun,
Zulmün peşindeysen zalimsin,
Gönlün neye kapılmışsa, O’sun sen.
Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir:
Neyi arıyorsan O ’sun sen. ( Mevlana)
Aramak; yolda olmak, aramak; yolcunun kaderi, aramak; hatırda olduğunu hissettirmek, aramak; bulmanın anahtarıdır. Bu yüzdendir ki aramakla bulunmaz ancak bulanlar arayanlardır, demiştir arifler…
Hep bir şeyleri arar insanoğlu fani hayatında. Kimi mutluluğun sırrını, kimi sonsuz yaşamanın hırsını, kimi zengin olmanın yolunu, kimi makam- mevkide meşhur olmayı, kimi ise hayatın anlamını…
Hayat dediğin Rahmet Elçisi’nin deyimiyle “ bir ağaç altında gölgelenme vakti kadar” olunca, insan dediğin de kendi nasibince arar. Doğduğu günden ölümüne kadar hep bir arayıştır ömrü.
Önce kendini bulmanın derdine düşer, sancılıdır bu zamanlar onun için. Kim olduğunu anlamak, hayatı sorgulamak, anlamlandırmaya çalışmak, düşünmek gerektirir. Zira kendini bilmeyen kişi, zaten haddini bilemez, haddini bilmeyen ise her şeyi bilmiş olsa da bir şey fark etmez.
Umut etmek vardır aramanın kökeninde, sabır azığıdır yolda olanın… Beklemeyi bilmesi gerekir ki umduğuna kavuşsun. E tabi zahmet, gayret, emek olmazsa olmazıdır yolculuğun.
Bazen çakıl taşları takılır ayağına, bazen dikenler, kimi zaman bakmayı doyamaz gördüğü manzaranın seyrine, kimi zaman ise bataklık ve pislik göz zevkini bozar.
Sonuçta yol bu; hep umduğunu bulursan bir heyecanı kalır mı aramanın? Menzile varmak için her kişi kendi iç dünyası ile yol alır. Bu yüzden aynı yere varsalar da yolculuklarından aynı keyfi alamazlar.
İşte burada devreye girer farklarımız… Düşünsenize hayat dediğin geçici bir seyahat iken varış menzili de belli iken biz insanların hali tuhaf değil midir? Oysa her şey apaçıktır; an be an görürüz bunu her gün hem de… İnsan dediğin doğar, yaşar ve ölür.
Söylemesi dile kolaydır elbette yüreğe kolay mıdır? Çevremizde sürekli şahit olduğumuz ölümler, yaslar varken bir yanımızda ise dünyaya gözünü açanlar, hayata adım atanlar vardır.
Dünya dediğin zıtlıklar diyarı gibi değil midir? Bir yan da acı içinde kıvranan insanlar; bir yan da mutluluk şarkılarıyla mest olanlar, bir yan da solan yapraklar; diğer tarafta çiçek açan ağaçlar, bir yanımız hüzün, bir yanımız ise sevinç…
Saymakla bitmeyen misallerle doludur kâinat kitabı okumak isteyenlere… O zaman düşünmek gerek insana, yoldayım, o vakit nedir benim amacım? Madem kısa ve geçiciyim, faniyim, yolumda ne olsa keyif alırım, bu yolculuğumdan?
Bir şekilde varacağım sona, her bir nefesin hakkını vererek yaşamayalım kalan ahir ömrümde. Öyle her ayağıma batana takılıp kalacağıma, yeni şeyler fısıldamalıyım yola düşen yoldaşlarıma.
Her anıma güzellikler katmalıyım ki yolculuğum anlamını bulsun. Kıymet vermeliyim, bana bahşedilen nimetlere, Kadir isminin tecellisiyle. Yolda olmanın şükrü ile zahmetin rahmete döneceği ümidiyle…
Sözün özü; Sahi sen neyi arıyorsun bu fani hayatta? Unutma ki ………….”Neyi arıyorsan O’ sun sen!
Sevda ÇEVİK