Gecenin karanlığı çökmüş, yuvanızın sıcaklığına sığınmış, sevdiklerinizle çayınızı yudumlayıp sohbet ediyorsunuz. Eşiniz, gözünüzden bile sakındığınız canınız evlatlarınız, neşeyle bakıyorlar size, huzurlu bir akşamdasınız. Sonra birden bire bir gürültü kopuyor, pencereye koşuyorsunuz ne olduğunu anlamak için. Daha biraz önce eve girmeden selamlaştığınız karşı komşunuzun evi yerinde bir enkaz yığını görüyorsunuz.

Sonra bir gürültü daha kopuyor, eşinizle çocuklarınızı korumaya çalışıyor, sakinleşmeleri için dualar okuyorsunuz. Sonra bir gürültü daha tam da biraz önce muhabbet ettiğiniz odaya düşüyor, her yanı alevler sarıyor, toz duman göz gözü görmüyor.

 Sımsıkı sarıldığınız eşiniz ve evlatlarınız nerede? Enkaza dönmüş evinizin yığınları arasında arıyorsunuz ama birbirine girmiş her şey paramparça olmuş. Can parçalarınızı arıyorsunuz, kendinizin yaralı oluşunun farkında bile değilsiniz.

Enkazın içinde o çiçekli elbisesiyle masum haliyle uykudaymış gibi görünen kızınızı görüyorsunuz toz toprak içinde. Sonra delikanlı yiğit oğlunuzun na’şını ardından hayat arkadaşınız, yol da yareninizi buluyorsunuz… Kan revan içinde hepsi, en değerlileriniz yok artık… Oysa biraz önce tatlı tatlı sohbet etmiyor muydunuz? Hayat ile ölümün iç içe oluşunu hücrelerinize kadar hissediyorsunuz. Bir an, bir nefes miydi her şey?

 Ne yapacağınızı bilmeden geziniyorsunuz harabeye dönmüş şehrinizde, mahallenizde. Kaybettiğiniz kolunuzun bile acısını duymadan, çünkü yuvanızı, kolunuzu, kanadınızı kırdılar… Aklınız almıyor bu vahşeti, neden olduğunu anlamlandıramıyorsunuz. Delirmek üzeresiniz sırf sırtlanlar rahat etsin diye yıkılan nice haneler, ölen onca insan.

Yalan dünya dedikleri, bu olmalıydı herhalde. Zalimler en acımasız hallerini gösterirken, insanlıktan çıkarken masum çoluk çocukların yok oluşu, soykırıma uğraması, acı, gözyaşı, yaşanılan onca zulüm…

İnsanlık öylece izlerken yaşanan bu vahşet, gündemlerinde insana yapılan zulümden çok zevk ve eğlence olan nice zavallı mahlûkat. 

Sahi siz bunları gerçekten yaşasa idiniz ne hissederdiniz?  Dünyaya ne söylerdiniz ve bu kadar rahat uyuyabilir miydiniz mesela? Eğlenmeye ve zulüm yokmuş gibi davranmaya devam edebilir miydiniz? Cevabı açık ama yorum size kalmış…

Zulmü yapan, ona alkış tutan ve maalesef buna öylece sessiz kalan bir yerde aslında üçü de aynı safta. Diğer tarafta insan olduğunun farkında olanlar, çığlık çığlığa, haykırıyorlar tüm dünyaya, her alanda tek yürek olarak.

Güçlü devletlerin arkasında olmasını fırsat bilen Siyonist canavar, zannediyor ki zafer onun olacak. Döktüğü onca masum bebeğin kanı yanına kar kalacak. Fil ordusunu bozguna uğratan ebabil kuşundan habersiz, Kahhar ve Hâkim olan Allah’tan habersiz besbelli. Nice az topluluğun çok olana galip geleceğini unutmuş anlaşılan…

Sezai KARAKOÇ’UN ifadesi ile

BİR MUSA DOĞMASIN DİYE, DOĞAN BİNLERCE ÇOCUK ÖLDÜRÜLÜR.

FAKAT ÖLEN ÇOCUKLARIN KANINDA MUSA BİLİNCİ ÇİÇEĞİ AÇAR.

ZULÜM DENİZİNDE BOĞULAN BİR HALKA, SUDA BOĞULMAYAN BİR ÇOCUK YOL GÖSTERİR, SULARI YARIP GEÇME YOLUNU…  ( YİTİK CENNET)

Sevda ÇEVİK