Yaz tatilinin sıcak günlerinde oturup birkaç kelam etmek bile insanı terletiyor. Sıcak, eşyanın gevşemesine sebep olduğu gibi insanın tutum, davranış ve muhabbetlerinin de gevşemesine sebep olunca ya daha eğlenceli ya da hafif olmasına sebebiyet veriyor.
Yazın kavurucu sıcaklarında kurulan muhabbet meclislerini, şiir yorumlarıyla değerlendirmeye çalışıyorum. Bence dini içerikli bir sohbetin şiirle süslenmesi gerekiyorsa bunlar öncelikle tasavvuf şiirleri olmalı, diye düşünüyorum.
Zira hem şiir hem dini muhabbet; dondurmalı baklava gibi... Kat be kat lezzet.
Bu vesileyle Yunus Emre'nin “Acep No’la Benim Halim” nakaratlı şiirini ele almış, dile dolamıştım.
Karşımda bir avuç genç görünce onlara heyecan vermek adına “büyük bir soru” “adam gibi bir soru” “düşünen vakti değerlendirmek isteyen insanların sorusudur” bu: Ne olacak benim halim?
İnsanoğlu elbette ki nefsine düşkündür. Dünya yıkılsa,önemli olan kendi başına gelendir. O yüzden gelecekle alakalı endişeleri, hem bu dünya için hem de ölüm sonrası hayat için çok değerlidir.
“Ne olacak benim halim?” cümlesi içinde bulunduğu hale razı olmuş ama geleceği ile ilgili birtakım bilinmezlikleri hisseden bir yüreğe ait olsa gerek. Garanti bir güven istiyor. Lakin hayatın kurallarını koyan Rabbimiz, geleceğin de sahibidir. Kimin başına ne gelecek, kim, nasıl davranacak ve kim en sonunda nereye varacak... Hepsi onun katındadır.
Lakin Emre’m Yunus, bu endişeyi bizlere de hissettiriyor satırlarda. Bizim adımıza o, söylediği dizeler üzerinden sessiz çoğunluğun nefesi olmuş.
Gününü gün eden, “vur patlasın çal oynasın” diyen “gün, bugündür; ahiret diye bir şey yoktur” kafasıyla yaşayan insanlar, böyle büyük bir soruyu akıl edemezler. Ağır gelir onlara böyle sorular.
Maalesef inkar ediciler ahirette cehennem ateşi ile karşılaştıklarında nasılda büyük bir hata yaptıklarını anlayacaklar feci bir şekilde. Fakat iş işten geçmiş olacak belki de o zaman. İnsanın nefes alıp verdiği bu hayat boyunda en çok düşünmesi gereken şey. Tebessüm eden yüzleri solduran, neşeli günleri sonlandıran da ölüm hadisesidir. Ölümden habersiz yaşamak aptallığın tâ kendisidir.
“Bir korku düştü canıma, acep no’la benim halim
Derman olmaz ise bana, acep no’la benim halim.”
İnsan ölüm karşısında tamamen acizdir. Ecel geldiğinde ne bir saat ileri ne bir saat geri alınır. Yaş ilerleyip hastalıklar bedene misafir olunca, insan gözünü kabir isimli çukura çevirir. Cenaze namazlarına katılarak onları ahireti uğurlarken acep ne olacak benim halim sorusu da beynimi yer kemirir.
“Hayvanlar, sizin ölüm hakkında bildiklerinizi bilselerdi onlar da yiyecek et bulamazdınız” sözünü hatırlıyorum. Ölüm göz ardı edilecek ve hazırlıksız yakalanabilecek bir şey değil. Çünkü ecel, kılıcı ne zaman saplanacağı belli olmadığı gibi geriye dönüş bileti de yok.
Bir dermana ihtiyaç vardır son nefesi verirken. Bu fani dünyayı terk ederken müjde arar gözler bir yerlerden. İlk başta imanlı olmak ve kelime-i tevhid'i söyleyecek bir dile sahip olmak.
AHMET TAŞTAN