Nurettin Yıldız'ın köşe yazısı
Özellikle çocukların üzerinde yapılan zekâ testlerini, çocukların gelecekleri açısından önemli görme durumundayız. Diplomanın ve diplomaya bağlı beklentilerin hayatın tek kazancı olarak görüldüğü bir zamanda velilerin çocuklarının zekâ düzeyini belirleme gayretini anlayabiliriz. Zeki olan ve olmayan diye ayrılmış bir insan toplumuna doğru mu gidiyoruz, ‘beyazlar’ ve ‘siyahlar’ der gibi ‘zeki olanlar’ ve ‘zeki olmayanlar’ da insanların ayrıştırıldıkları konular arasında yer alabilir. Allah’ın yarattığı insanın rengine, malına veya zekâsına göre tasnif edilmesini kabul edemeyeceğimizi söylemeye bile gerek yoktur. Bir okulun sınıflarında eğitim kalitesini belirleme amacı ile zekâ testi yapılabilir ama insan tasnifi için yapılacak böyle bir ayrım en azından ‘siyah/beyaz’ ayrımı kadar sakıncalıdır. İnsan toplumunun sırf zekâlılardan oluşmasını bekleyemeyeceğimize göre Allah’ın yarattığı gibisine razı olmak imanımızın gereğidir.
Bugün uygulanan zekâ testleri ve uygulanan zekâ testleri üzerine yapılan yatırımlar mü’min gözüyle ele alındığında gözden kaçmaması gereken bir açık dikkatimizi çekmektedir. Genelde zekâ testleri, bilhassa çocukların matematik rakamlarına vukfiyetleri, genel algılama/yorumlama kabiliyetleri ve refleksleri üzerinden yapılmaktadır. Bir çocuğun matematiğe karşı ilgisi, ailesi başta olmak üzere yakın ve uzak çevresini algılayışı, özel psikolojisi bir puanlamaya tabi tutulmakta ve böyle bir değerlendirme üzerinden zekâ düzeyi tespit edilmektedir. Belli oranda da bu tespitte başarı sağlanabilmektedir.
Biz mü’min insanlar olarak, çocuklarımızın tabi tutulduğu böyle bir zekâ testini yeterli bulamayız. Ortada yok sayamayacağımız bir eksiklik vardır. Mesela on yaşındaki bir çocuğa zekâ testi yapılırken o çocuğun ahiret dünyası ile bağlantısı da test edilmelidir. Sadece rakamlar ve çevresine alakası üzerinden yapılan bir testteki düzeyin bizi mutlu etmesi ile ahiret hesabı da yapılarak ortaya konan bir zekâ testinden elde edilen sonuç aynı görülemez. Ahireti yok veya yarı yok kabul eden ortamların hazırladığı testlerin, hayatı ahiretle anlamlandıran aileler açısından ‘zeki/zeki değil’ denecek kararı vermesini bekleyemeyiz.
Şunu da söylememiz mümkündür: Madem biz ahiret için varız veya her sözümüz bu varlığı kabullenme üzerine kuruludur, ahiretin gündem edilmediği bir testi veya konuyu bizim için muteber nasıl kabul edebiliriz? Ahiret için hazırladığımızı beyan ettiğimiz çocuklarımızı, dünya rakamlarından ibaret bir sınavdan geçirip ‘iyi, yüksek, mükemmel/eksik, yetersiz, arızalı’ gibi vasıflarla nasıl anarız? Bu, kendi kendimizi oyalamaktan başka bir şey olmaz.
Ortada düzeltilmesi zorunlu olan bir yanlış algılama vardır. Dünya için var olanlar açısından ortada bir endişe yoktur zaten; diploma sahibi olma, iş edinme, mal kazanma tamahı için yeterli olabilecek zekâ testleri onlar için yeterlidir. Biz ise ahiret diyoruz. Cennet cehennem, sırat, mizan, mahşer diyoruz. Çocuklarımızın ahireti anlamalarını gaye ediniyoruz. Bizim testimiz de bizim idrakimiz gibi olmalıdır. Öbürlerinin masalarında hazırlanan testler bizim değerlerimizi yansıtamaz.
Küçük çocuklar için ahiret idrakinin beklenemeyeceğini iddia edenler de olacaktır. ‘Çocuk ne anlar sırattan, mizandan?’ denebilir. Büyük banka müdürlerinin masasındaki dosyaların muhtevasından oluşan büyük büyük rakamlı hesaplar nasıl çocukların anlayabildiği şeyler olabiliyorsa uzak addedilen ahiret de o şekilde onların yaş ve zekâ düzeylerine uygun olacaktır. Birden çok bilinmeyenli hesaplarla sıradan insanların çocuklarının zekâları ölçülebiliyorsa mü’min için tam bilinen durumundaki ahiret de, o mü’minin çocuğunun zekâ ölçümünde zorunlu sorular ve işaretler arasında olmalıdır.
Ahirete iman üzerine kurulu bir hayat yaşayacak çocuğun eğitimi ve standardı da ona göre belirlenmelidir. Hafızlık ve benzeri ‘mü’min genç yetiştirme’ projelerinde bile ölçüm araçları sıradan araçlar olarak belirlenirse sonuç ahiret hesaplı gençler şeklinde olmayabilir.
21 Şubat 2021