Kimdir, vasıfları nelerdir, diye sormadan önce, böyle bir soru ya da böyle bir sıfatlandırma yapılabilir mi, diye düşünmek lazım.

Lafı çok dolandırmaya gerek yok. Aklıma gelen bir düşünceyi, gençlerin çok çabuk söyleyip de üzerine düşünmediği diğer bir fikri çağrıştırsın diye kullandım. Sanırım böyle -en büyük- bir ifade bizim İslami kaynaklarımızda geçmez.

Müslümanın en büyüğü ya da en küçüğü diye bir tanımlama aşina/tanıdık olduğumuz bir tanım değil. Çünkü Müslümanlık, büyüklük küçüklükle alakalı bir mevzu değil. Bu kelimeler, daha çok cismani/şekilsel olanla ilgilidir. Soyut bir kavramı tarif edemez oluşundandır. Aynen “en ağır Müslüman” ya da “en ağır Türk” kelimelerinin bir insana sıfat olamayacağı gibi.

“En büyük Müslüman Hz. Muhammed’dir” deseniz bile, bu bizzat Efendimiz (sav)’in sözleri tarafından desteklenebilecek bir ifade tarzı değil. Zira bir sözünde “Ben Allah'tan en çok korkanınız olduğum halde” gibi bir söz söylemiştir. Dolayısıyla Kur’anî bir ölçü olarak Hucûrat Suresi 13. ayet bize şöyle ifade eder: “Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.”

Dolayısıyla “en büyük Müslüman!” ifadesi doğru bir kullanım değildir. Aslında son yüzyılda yaşadığımız dil karmaşasından/sığlığından dolayı üretilmiş böyle saçma sapan sözleri düşünmeden, kaynaklara başvurmadan kabullenişimiz gerçekten bir faciadır.

“Biz ne anlattığına/ ne kastettiğine” bakalım deyip de geçiştirmeye çalışanlar köklerinden kopmuş zihniyet sahipleridir. Ha Ali-Veli, ha Veli-Ali dercesine, birini diğerini yerine kullanmakta bir sakınca görmeyen dar anlayışlı insanlardır bunlar. 

Eğer bir konuda insanların kıymeti/değeri vurgulanacaksa kullanılan kavramların başında şu gelmeli, “Sizin en hayırlınız.”  Hayırlı olmak ya da hayırsız olmak insani bir vasıftır, soyuttur. İnsanın yapıla gelen davranışlarını değerlendirici bir ifadedir. İnsan, yaptığı güzel işlerle, doğru sözleriyle “hayırlı bir insan” olur da kendisine, ailesine, toplumuna fayda sağlar.

“Hayırlı” kelimesi yerine “büyük” kelimesini söylemek büyük hatadır. Ayrıca akıl terazisinin bozulmuşluğunu da gösterir. Biz şu çağdaş dünyada, doğu ile batı arasında kaldığımızdan mıdır nedir, gelenekle modern arasında gel git yaşayan insanlarız.

Eğer bir Müslümanın büyüklüğü cismani olarak tarif edilmeye çalışılıyorsa kısa boyluların suçu nedir? Yok eğer bir Müslümanın büyüklüğü manevi olarak değerlendirilmeye çalışılıyorsa Peygamber Efendimiz (sav)’in varlığından başkası düşünülemez. Ki O (sav) de böyle tarif etmiyor kendi halini.

Dolayısıyla en büyük Müslüman, en büyük Türk, en büyük Alman, en büyük doktor, en büyük mühendis, en büyük asker gibi ifadeler, akleden bir akıl tarafından reddedilir. Millet ve din isimlerinden önce bu sıfat uygun düşmediği gibi meslek isimlerinden önce de kullanılmaz. Meslek erbabı, “bizim pirimiz” diye tanımlar büyüklerini.

Bazen “din büyükleri” diye anlatılan isimler bile manevi olarak “önde gelenler” kastedilir. Hatta bu ifadenin içinde o zatların yaşı da zihnimizde kendini hissettirir. Genç, ilim sahibi ve takvalı bir zata “din büyüğümüz” demeye alışık değildir zihinlerimiz. “En büyük benim!” demeyen büyüklere, böyle ifadeler kullanarak onları, gereğinden fazla yüceltmeye çalışanlar olsa olsa yalaka meddahlardır. Bilmem derdimi anlatabildim mi?

AHMET TAŞTAN