İki kere iki hala dört ediyor değil mi? Dün de dörttü bugün de dört.

 Kur'an-ı Kerim'de bir ayet-i kerime ile karşılaştım da aklıma bu geldi. Fussilet Suresi 49. Ayet: “Şu insanoğlu mal mülk istemekten hiç bıkıp usanmaz. (Burası bir...) Başına bir bela bir sıkıntı gelince de büsbütün ümitsize düşer. (Burası da iki)

50. Ayet: “Fakat başına gelen bela ve sıkıntıdan sonra ona katımızdan bir bolluk ve rahatlık verdiğimizde... (Burası çarpı işaretinden sonra ki ikinin biri.) Bu zaten benim hakkımdır.

 Hem ben kıyametin kopacağını falan da sanmıyorum. Diyelim ki koptu ve ben Rabb'imin huzuruna çıkarıldım. Hiç şüphe yok ki onun katında en güzel mükafat/Cennet beni beklemektedir, diye küstahlık eder. (Bu da iki)

Bunları çarptığın zaman 51. Ayet-i kerime cevap veriyor: “Evet, hep böyledir. Biz ne zaman insana bir lütufta bulunsak yüz çevirir/ yan çizer. Başına bir bela ve sıkıntı gelince de yalvarıp yakarmaya başlar. (Bu da eşittir dörttür)

Psikologlar ya da felsefeciler bu konuyu düşünmeliler... Mal mülkün içinde nasıl bir zararlı madde var ki insan için kolayca kabul edilebilir şeyler yerine zor olan inkar psikolojisini harekete geçiriyor.

Hz. Ebu Bekir (Ra) gibi  hakkını verebilen ve mal ve mülkün esiri olmayan müminler tabii ki bunların dışındadır. Her doğan gün, batan ay insana bu dünyada kalıcı olmadığını anlatamıyorsa ona hangi nasihat fayda verir?

Mevsimler değişiyor, iklimler farklılaşıyorken insanoğlu nasıl da aynen kalabileceğini zannediyor, bu vehme nasıl kapılabiliyor?

Aslında -o da biliyor fıtraten- eninde sonunda başına ne geleceğini. Fakat o yokluk, darlık, zahmet gelsin istemiyor. Yani halini vaktini değiştirmek hiç hoşuna gitmiyor.

Lakin gelimli gidimli dünyadır bura... Derdi veren dermanı da veriyor. Derdi tadan insan, dermanın sahibini arıyor, aramalı. Bir takım sebeplere takılıp kalmamalı. Sebeplerin var edicisine yönelmeli.

Hakikati fark etsin diye bahşedilmiş akıl, daha ilk engelden çözümü bulduğunu sanıp çuvallıyor. Aklı çalıştıran sebepler, nefse hizmet ettiriyorsa vay o akıl sahibinin haline. Sürekli toplar da çıkaramaz, çarpar da bölemez... Rabbena, ama hep bana, der.

Şarap şişede durduğu gibi durmaz, derler ya insana rahatlık veren mal mülk de bir şarap gibidir, sarhoşluk verir.

 Ancak bu şarabın içine biraz infak, biraz sadaka, biraz zekat katarsanız şarap sarhoş edici keskinliğini giderir ve insana zarar vermez.

Öncesini/dününü/ mazisini düşünebilen insan, içinde bulunduğu bugünü/halini iyi hesaplamalı, yarın/gelecek olan konusunda tedbirli olmalıdır.

Yoksa ayetlerde belirtilen iki kere iki dört edecektir hesabı yine tutar. Ve bu dört alemlerin rabbi olan Allah’ın söylediği bir hakikattir, anlayana.

AHMET TAŞTAN