Recep Akakuş'un Köşe Yazısı
İnegöl’deki göçmen köyleri kritik yerlerde tesis edilmişlerdir. Osmanlı Devleti,Dirlik sistemi ile dağı-taşı, ihyâ ederek şenlendirmiş ve ekonomik değerlendirme dışında hiç bir arazi parçası bırakmamıştır. Doğan, şahin ve atmaca gibi yırtıcı kuşların üreyip çoğaldığı Özçe-Kaya, Akkaya, Ulular Kayası ve Mindos kayaları gibi mahalleri bile değerlendirmiştir.
Tahıl ürünleri ile ilgili olarak su değirmenlerini, çeltik değirmenlerini, orman ürünleri ile ilgili olarak su hızarlarını ve hayvancılık ile ilgili olarak da tabakhaneleri, İnegöl’de kurulmuş ilk sanayi tesisleri olarak görebiliriz. Daha sonraki yıllarda İnegöl yöresine -ipek böcekçiliğinin yanı sıra- dokumacılığın da girdiğini gözlemekteyiz.
Derbent ve geçitlerin, şenlendirme adı altında geliştirildiğine de şahit olmaktayız. Söz gelimi, Şıbalı Köyü Çamlığı, Hamamlı Köyü Çamlığı, Deydinler Köyü Çamlığı ve Aksu Derbendi Çamlığı böyle bir uygulama sonunda tesis edilmiştir. Osmanlı’da her köyde bir de hamam mevcuttur. Çünkü halk arasında: “Hamamsız köy, imansız köydür.” inancı yaygındır.Bu da Türk halkının temizliğe -özellikle- vücut ve çevre temizliğine verdiği üstün değeri göstermektedir.
Her yerli köyün yakın civarında ve de çevreye hâkim bir tepe üzerinde dede-mezarı veya türbesi, vardır. Aslında bu kişiler, köy güvenliği ile ilgili emniyet ve istihbarat sorumluluğu üstlenmiş kişilerdir. Köye, çevreden yapılacak baskınlara karşı tedbir almak, uyarı görevi yapmak ve istihbarat sağlamakla yükümlüdürler.Bunların, güvenilir ve de saygın kişiliğe sahip olduğuna inanılır. Şüphesiz tasavvufî meşrepte dindâr olanları da çoktur.
Osmanlı’nın son dönemlerinde işgale uğrayan yörelerdeki Müslümanların birçoğu, Anadolu’ya göç etmişlerdir. “93 Muharebesi” ve Balkan Savaşı sonrasında da yine bu tür göç dalgaları, kesif bir şekilde Anadolu’ya yönelmiştir.İstiklal Savaşı’ndan sonra Lozan Muahedesi gereği yapılan mübadele sonrasında da yine bir çok ırktaşımız, Batı Trakya ve Ege adalarından Anadolu’ya gelmiştir. Halen İnegöl’ün en eski nahiyesi olma özelliğini taşıyan Tahtaköprü Kasabası’ndan başlayarak göçmen köylerini şöyle sıralayabiliriz: Bahçekaya/ Çürüksu- Mesruriye- Saâdet/ Demirci PazarluHilmiye/ Oylat- dere- Bahariye- Hayriye- İclaliye/ Erikli- Gülbahçe/
Pelitli- Hamidiye/ Gazelli- Lütfiye- Fevziye- Elmaçayırı/ Bataklı- İnayet/ Tuzla- KaraKadı- Eskiköy- Muradbey/ Dereçatrı- Soğuk- dere/
Kazıklı- Çayyaka/ Bedre/ Çaylıca/ Mürüvvet- Çiftlik/ Merzukiye/Mesâriye-Esenköy/ Ruşentahtaköprü Yenice/ Çobanköy- EdebeyCerrah/ Atoğlanları, Halalca/ Mecidiye- Karagölet- Fındıklı- Yeni Yürük/ Hacı Hasan - Dömez- İskaniye/ Cemiyet-Tekke- Akbaşlar- Bayramşah - Olukman/ Sofular – Sülüklügöl - Karahasanlar/ Gökbağ- Babaoluk- Kocakonak- Sultaniye/ Türklerkonağı- Gedikpınar/ Güvemcik- İhsaniye/ Karatikenlik- Rüşdiye- Osmaniye/ Kanlıkonak- Güney Kestane- Mezit- Sulhiye/ Uzun Barış- Tüfekçi- konak- HacıkaraYukarıballık- Aşağıballık- Hasan Paşa, Mes’udiye (bu son köy, mahalle olmuştur) .
Adı geçen bütün bu köyler, göçmen köyleridir. Ancak bunların bir kısmı, Kafkas göçmenidir ki (Gürcü, Abaza ve Çerkez olarak alt kimlik taşırlar) . Geri kalan göçmenler ise Balkan kökenlidir ki bunlardan bir kısmı, (Boşnak, Arnavut, Tatar alt kimliklerini taşırken bir diğer bölümü de sadece Türk üst kimliğini taşırlar.Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya,Bosna, Girit, Romanya ve Kırım göçmenlerine Balkan göçmeni adı da verilir.