Abdulvasih Duran'ın Köşe Yazısı

        Bir çoğumuz demeyeceğim çünkü çocuk iken hepimizin aklından geçen bir hayal  vardı.O hayal “Görünmez Adam” olmak hayaliydi.Nedeni pek bilmeyiz ama herhalde çocuk olmanın temiz duygularına dayanır bu hayal.

       Bu hayalin belki de en büyük nedeni kötü insanların kötülüklerini önlemek içindi.Çünkü çocuk halimizle onlarla baş edemeyeceğimizi bildiğimiz için görünmeden o kötüleri durdurmak şöyle bir dokunup uzaklaşmak isterdik büyük ihtimalle olsa gerek.

        Ergenlik çağına gelip dini konulara merak sarınca bu sefer başka bir hayale kapıldık.Özellikle bazı mahalle sohbetlerinde pek de ilim sahibi olmayanların anlattığı  uçtulu kaçtılı hikayelerde  çok sık değindikleri bir konu vardı.O da “Hayatın Sırları” konusuydu.

        “Hayatın Sırları” konusu o dönem o kadar bizi etkilemişti ki sanki belli bir makama gelince adeta hayatın perdesi kalkacak sırlar alemini müşahede edecektik.Çünkü “Hayatın Sırları”ndan bahseden mahalle sohbetinde ki kişiler falan falancalar “Hayatın “Sırlarına” ermişler diyerek bizleri daha çok heyecanlandırıyorlardı.

          Zaten bazı  Müslümanların bir huyu vardır.Dolduramadığı bir konuyu sırlar alemine havale ederek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.

          Yıllar geçince –birazda okuduğumuz dini okulun da faydasıyla-bunun böyle olmadığını anladık.Özellikle İslam’ın ana kaynaklarına direkt ulaşmaya başlayınca durumun çok farklı olduğunu Kur’an ve Sünnetin, sırlara ihtiyaç bırakmayacak kadar apaçık olduğunu gördük.

 Rabbimiz Kur’an’ın apaçık olduğunu bize haber vermektedir:” İşte böylece onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik…”(Hac,16).

          Mahalle sohbetlerinde anlatılanların tersine (İslam’ın kaynaklarına ulaştığımızda) aslında peşinde koşmamız gereken şeyin “SIRLAR” değil “İLİM” olması gerektiğini gördük.Çünkü,Kur’an ilim üzerinde çok duruyor.

-Kur’an,“Artır” diye dua etmemizi istediği ender konulardan birinin ilim olduğunu bize bildiriyor:”… “Rabbim! İlmimi arttır” de”(Ta-Ha,114).

-Kur’an, bilenlerle bilmeyenleri ayırıyor:”… De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...”(Zümer,9).

-Kur’an, Allah’tan ancak bilenlerin korktuğunu açıklar:”… Allah'tan, ancak kullarının bilgili olanları korkar…”(Fatır,28).

        Mahalle sohbetlerinde ne hikmetse Makam,Mevki ve Zenginlik hep kötülenirdi.Hatta Menkibe diye anlattıkları hikayelerde “Falan kişi Padişahtı,Padişahlığı bırakıp kendisini ibadete verdi “gibi hikayeleri çok dinlerdik.Ancak İslam’ın ana kaynaklarına baktığımızda bunun da böyle olmadığını gördük.Nitekim Hz.Süleyman (as) şöyle dua etmişti:” “Rabbim!” demişti. “Günahlarımı affet, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; şüphe yok ki sen, karşılıksız çokça verensin.”(Sad,35).

         Hem sonra baktığımızda  Sevgili Peygamberimiz (sav) başta olmak üzere 4 Halifenin Devlet başkanı olduklarını görüyoruz.Yine Hz.Ebubekir (ra),Hz.Osman (ra),Abdurrahman b.Avf (ra) başta olmak üzere bir çok sahabi zengindiler.İslam’ın 5 şartından 2 tanesi olan “Hac” ve “Zekat” zenginliğe bağlıyken İslam zenginliği nasıl reddeder?

         Günümüz İslam ülkelerine baktığımızda ilim,bilim,teknik,eğitim v.b. konularda geri kalmışlığın  temel sorunun İslam’ın, ana kaynağından değil de bazı mahalle sohbetlerindeki yanlış anlayışlardan öğrenildiğini anlıyoruz.

       Ve bunun sonucu olarak İslam alemi geri kalmışlık,cahillik,savaş, dökülen kan ve göz yaşı merkezleri haline geldiklerini görüyoruz.

       Ve yine bunun sonucu olarak her gün göç eden mültecilerin boğulma haberleri yüreğimizi yakarken şu soruyu sormadan da edemiyoruz.“Neden kendi “İslam”ülkesini bırakıp  başka “Hıristiyan” ülkelere sığınma ihtiyacı duyuyorlar?”

 Cevabı,anlattıklarımız içinde olabilir mi? Ne dersiniz?