Cumhuriyetimizin ve bağımsızlığımızın erdemlerini anlamak için Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarına düşünsel anlamda gitmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Şu anda eğer Cumhuriyetin ve bağımsızlığın erdemleri içinde hür ve müreffeh içinde (istenilen düzeyde olmasa da) yaşıyor oluşumuzu Cumhuriyeti kuranlara ve ülkemizin bağımsızlığı için canlarını feda edenlere borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ülkemiz dünyanın en kaotik ortamının olduğu bir kavşak içinde bağımsız bir şekilde yoluna devam ediyor ve bundan sonra da devam edeceğine şeksiz ve şüphesiz inanıyorum. Unutmayalım ki her bağımsızlık harekâtının bir bedeli var. Türk Milleti bu bedeli ödedi ve hala da ödemeye devam ediyor, dünya konjonktürüne bakılacak olursa bundan sonra da devam edecek. Bu bizi yıkmayacak ve yıldırmayacak.
Bağımsız olmak, bir vatan parçasına sahip olmak ve bu vatan parçasını korumak sadece üzerinde yaşayan insanların tekelinde değil. Burada emperyalist güçler her daim devreye girer ve sizin toprak parçanızın üzerinde bulunan yer altı ve yerüstü kaynaklarınıza çökmek için fırsat kollarlar. Emperyalist güçlere fırsatlar vermemek adına çok ama çok çalışmak ve sektörler içinde rekabet edebilecek ürünler ve yeni ürünler üretmek gerek. El açan değil onurlu bir şekilde üreten ve yön veren ülke olmak gerek.
Soykırımcı Siyonist İsrail ve onu destekleyen emperyalist güçler saldırgan olduklarında bile kendilerini mağdur ve masum göstermeyi başarabilmekteler. Soykırımcı Siyonist İsrail ve onu destekleyen emperyalistlerin ellerinde, yüreklerinde, vicdanlarında masum insanların kanı dünya durdukça boyunlarında asılı kalacak. Masum insanların özellikle çocukların katledilmeleri affedilecek bir durum değil. Bunda bile ne yazık ki soykırımcı Siyonist İsrail ve onu destekleyen emperyalist güçler kendilerince mağduriyet çıkarabiliyorlar.
Siyonist soykırımcı İsrail ve onu destekleyen emperyalist güçlere karşı tek adam yönetimiyle yönetilen hiçbir Arap ülkesinden bir ses çıkmıyor. Bu sessizliğin, bu ses çıkaramamanın tek bir nedeni var tek adam ya da hanedan yönetimi. Ülkemiz bu anlamda her yönde olduğu gibi masum insan ve çocukların katledilmesine ses çıkarmak ve dile getirme konusunda da bir adım önde. Bu haykırışın kaynağında Cumhuriyet yönetimi ile yönetiliyor oluşumuzun çok büyük etkisi var.
Cumhuriyet yönetimi nedir?
Cumhuriyetimiz nasıl kuruldu?
Devleti yönetecek olanların seçimle iş başına geldiği yönetim şekline cumhuriyet deniyor. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde yöneticilerin seçimi milletin verdiği oylarla belirleniyor. Halk, devleti yönetecek kişileri seçtiği için seçilenler halka karşı sorumlu oluyor ve bu anlamda halk kendi kendini yönetmiş oluyor. Ülkemiz Kurtuluş Savaşından sonra Osmanlı Hanedanı’nın yönetimde kalamayacağı anlaşıldı. Cumhuriyetin ilanından önce devletin adı Osmanlı İmparatorluğuydu. İmparatorlukta Devlet İdaresinde bütün yetki padişahın elindeydi. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı'nda yenildi, çok büyük toprak parçaları kaybedildi, düşmanlar yurdumuzu işgal ettiler.
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Birçok yerde toplantılar yaptı. "Ya istiklal, ya ölüm" parolası ile halkımızın direnişini örgütledi. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini açtı. Mustafa Kemal meclis başkanı seçildi. Topraklarımızı korumak için sava verdiğimiz devletlerle 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Bütün dünya devletleri, Türkiye'nin bağımsız bir devlet olduğunu kabul ettiler. Çok büyük toprak parçaları kaybedilmiş olsa da 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Devletimizin adı Türkiye Cumhuriyeti oldu. Atatürk ise, ilk cumhurbaşkanımız olarak göreve başladı.
Cumhuriyet yönetiminde ki devlet, anayasaya uygun kanunlarla idare edilir. Kanunları ise halkın seçtiği miller vekilleri yapar. Halkı yöneten insanlar, seçimle iş başına gelirler. Halk, istediğini seçer, istemediğini seçmez. Seçilen kişiler halka karşı sorumludurlar. Bundan dolayıdır ki cumhuriyet en iyi yönetim şeklidir.
Nice yeni kutlamalar dileğimle ‘Yaşasın Cumhuriyet.’