Ülkemizin çevresi adeta ateş çemberi ile çevrili. Bu coğrafya içinde kan dökmeden toprağınızı korumak ve bağımsız kalmak mucizeye bağlı. Ülkemiz her ne kadar 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra düzenli bir ordu ile savaşa girmemiş olsa da 1984 yılında teröristlerin başlattıkları eylemler nedeniyle sürekli bir aksiyon içinde.
Ülkemiz Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarının üzerine kurulmuş bir devlet. Emperyalizm o kadar vahşi ve acımasız ki; sömürgecilik eylemleri, bağımsızlığını korumayı beceremeyen ülkelerin üzerine adeta kâbus gibi çöküyor. Kadim kültürümüzde toprak ve bağımsızlık o kadar güzel genlerimize işlenmiş ki ölürüz de bağımsızlığımızdan ve toprağımızdan kanımızın son damlasına kadar vaz geçmeyiz düşüncesi hâkim.
2010 yılında başlayan Arap Baharı ile halk ayaklanması 2011 yılında Suriye’ ye sıçradı. O dönem Ülkemiz yöneticilerinin Suriye’ye sıçrayan emperyalist ülkelerin niyetlerini iyi okuyamadıkları, Ülkemize kayıtlı üç milyondan fazla gerçekte ise bunun en az iki katı mültecinin gelmesiyle anlaşıldı. Mültecileri misafir olarak kabul etmek ve onları ağırlamak, Ensar olmak kulağa gelen hoş şeyler. Ancak unutulmaması gereken bir durum var ki bu da toplumsal demografik yapının Türk Milleti aleyhine bozulmasına sebebiyet veriyor.
Yazmak, olaylara farklı perspektiflerden bakmayı gerekli kılıyor. Bilinenleri yazmak tekrar etmek toplumsal aydınlanmaya bir katkısı olmayacağı gibi yazar ve düşünürleri de tekrara düşürüyor. Arap Baharı ve 7 Ekimde Kassam Tugaylarının başlattığı ‘El Aksa Tufanı Harekâtı’ kime hizmet etti, kime yaradı? Kassam Tugaylarının İsrail’e karşı askeri eylemlerini destekliyorum ama sivil insanların kaçırılarak bir terör eylemi gerçekleştirmesini ise onaylamıyorum. Olaylar terör perspektifi içinde değerlendirildiğinde farklı boyut, askeri bir eylem perspektifi içinde değerlendirildiğinde farklı boyut kazanıyor. Olayları bir de bu perspektiften irdelemek ve incelemek gerek. Olayların kime ve kimlere yaradığı Şeytani düşüncenin ve emperyalist emellerin içinde gizli.
Cumhurbaşkanımızın aylar öncesi uyarısı ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçelinin çıkışları bugün Suriye’de olacakların birer ön habercisiymiş ama ne yazık ki bu uyarılar bazı muhalif siyasetçi ve yazarlar tarafından ön kabul görmedi. Yöneticilik derin bilgi birikimi isteyen bir makam. Yönetmek ve olayları tahlil etmek derin stratejik ilişkilerin içinde ele alınması gerektiği yaşanan olaylar ile anlaşılıyor. Cumhurbaşkanımızın İsrail ile komşu olabiliriz uyarısı bazı öngörüsüz yazar, çizer ve siyasetçiler tarafından ütopik bir düşünce olarak yorumlandı ve acımasızca eleştirildi.
Esad yönetimine muhalif güçler 8 Aralık 2024 tarihi itibariyle Suriye’de Esad yönetimine son verdi. Ülkede bir kaotik durum mevcut ve henüz yönetim daha oluşturulamadı. Soykırımcı Siyonist İsrail 1973 yılından beri ilk kez bu ülkenin topraklarına Golan Tepelerinden girmeye başladı. Gerekçesi de o bölgede ki Suriye güçlerinin varlığı İsrail’e tehdit oluşturuyormuş. Soykırımcı Siyonist İsrail’in işgal harekâtı, ne yazık ki bu ülke ile komşu olmamıza vesile oldu. Siyonist İsrail Devletinin asıl varlığı bütün dünya için bir tehdit. Bu iğrenç devletin emperyalist emellerine kim ne zaman dur diyecek. Bu haydut devletin hiçbir insani değeri yok. Her şarttan ve ahvalden kendisine pay çıkarmayı beceriyor.
Metehan ne diyor ‘Benden eğerimi isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, fakat vatanımdan kimse bir karış toprak istemesin vermem veremem. Toprak olmazsa vatan olmaz, vatan olmazsa millet olmaz, millet olmazsa devlet olmaz, devlet olmazsa bayrak olmaz.
Şair Mithat Cemal Kuntay ‘On beş Yılı Karşılarken’ adlı şiirinde;
‘Bayrakları bayrak yapan üstünde ki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’
Diyerek, bağımsızlığın bedelinin vizyonunu ülkemiz insanına çizmiştir.
ÖZER YILMAZ