Amerikalı Diplomat Henry Kissinger’ın 100 yaşında vefat etmesinin üzerinden yaklaşık bir sene geçti. Onun ölümünün ardından hatırladığım en net şeylerden birisi Amerikalı Sosyalist bir dergi olan Jacobin’in “Only The Good Dıe Young” yani “Sadece İyiler Genç Ölür” adlı başlığıydı. Jacobin, Kissinger’ın diplomat olduğu süreç içerisinde Emperyalizme nasıl maşalık yaptığını, parmağı olduğu bütün darbeleri ve soykırımları onun ölümüyle beraber belgelemişti.
Kissinger şahsımca Amerikan Emperyalizmini ve nelere yol açtığını gösteren en açık bir biçimde gösteren bir sembol. Üstüne üstlük Kissinger’ın “Nobel Barış Ödülüne” sahip olduğunu düşündüğümüzde taşlar yerine oturmaktadır. Kissinger, modern dünyada Emperyalizmin ve onun nasıl meşrulaştırıldığının en net kanıtıdır. Bir savaş suçlusunun Nobel Barış Ödülü alması, Emperyalizmin akademiden felsefeye kadar her kurumu kapsadığını ve kurduğu sistemde kendi güçlerini örgütlediğini ortaya koymaktadır. Böylelikle, Kissinger ile birlikte Nobel Barış ödülüne layık görülen Le Duc Tho’nun ödülü neden reddettiği anlam kazanmaktadır.
Bu yazımızda, onun kariyeri boyunca hangi işlerde katkısı olduğuna ve aynı zamanda bir siyaset teorisyeni olan Kissinger’ın “reel-politik” kavramına değineceğiz.
Kissinger, Weimar Almanya’sında Yahudi ve zengin bir ailede doğdu. İlber Ortaylı’nın da değindiği gibi Alman Gymnasium’larında eğitim alması onun gelecekteki kariyerini büyük ölçüde şekillendirdi. Hitler’in yükselişiyle beraber ailesi Amerika’ya iltica etti. Kissinger, Amerika’da nitelikli bir eğitim gördü ve akademiye atıldı. Ardından ise Beyaz Sarayın önde gelen isimlerinden birisi oldu. Bu yükseliş hikâyesinin temelinde ise “Siyaset Bilimci Kissinger’ın” reel-politik kavramı yatıyordu.
Reel-politik aslında haberlerde yahut gazetelerde pek duyulan bir sözcük. Çok kısaca; bir devletin hiçbir ölçüt gözetmeden sadece mevcut politik çıkarlarına göre hareket etmesine “reel-politik” denilir. Henry Kissinger, bizzat bu düşünceyi kuramlaştırmış kişidir. Bu düşünce aslında şunu anlatmaktadır: Mevcut çıkarlarım için birilerinin ölmesi beni bağlamaz. İşte bu, bugün dünyada eleştirdiğimiz her şeyin kökenidir. Filistin’de, Doğu Türkistan’da ve Ukrayna’da devam eden cinayetlerin kökeni tam da budur. Bu soykırımların faillerinin gözünden baktığınızda onlarca çıkar bulabilirsiniz. İşte bu noktada şu soru yükselir: Gerçekten bu çıkarlar, bir çocuğun ölümüne müsaade verecek midir?
Eğer “Evet, müsaade verir.” Diyorsanız Ya güçlünün tarafındasınızdır yahut olayların büyüklüğünü kavrayamamışsınızdır. Şu bilinmelidir ki, kendi çıkarlarını her şeyin önüne koyup cinayet işleyenler bugün dünyada sineye çekilmektedir ancak çok iyi hatırlanmaktadır. Bir gün sıra size geldiğinde ve diğer devletlerin çıkarları sizi gösterdiğinde ahlaktan bahsetme gücünüz kalmayacaktır.
Kissinger, bu meseleyi hayatının odak noktası haline getirmiştir. İki farklı partiden başkanın iktidarında Beyaz Saray’da görev yapmasının da sebebi budur. Kissinger, meşru gücü tespit edip onlarla nasıl beraber hareket edebileceğini görmüştür. Kissinger, diplomasi kariyeri boyunca hem iç politikada hem dış politikada gücün egemenliğini sağlamış ve güçsüzü ezip geçmiştir. Yani onun için reel-politik, bir hayat/iktidar felsefesidir.
Döneminin başkanı Richard Nixon ile Kissinger Kamboçya’nın neredeyse her yerini bombaladılar. Kızıl Kmerler’i Kamboçya’dan uzaklaştırmak kisvesi altında Kamboçyalı siviller bu bombardımandan korkunç bir zarar gördü. Bu bombardımanın kapasitesi öylesine büyüktü ki, atılan bütün bombaların toplamı Hiroşima’ya atılan bombanın takriben beş tanesine eşitti. Neredeyse yüz bin Kamboçyalı bu bombardımanlarda hayatını kaybetti, iki milyona yakın kişi evsiz kaldı. İşin kötü yanı, o tarihlerde Kamboçya’da sadece 8 milyon kişi yaşıyordu.
Vietnam’daki savaşı bitirdiği iddia edilen Kissinger ile Vietnam’ı masaya oturtmak için Güney Vietnam’ı bombalayan Kissinger aynı kişidir. Hatta Kissinger Nobel Barış Ödülünü aldığında daha savaş bitmemişti bile. Kissinger’ın sicili Güneydoğu Asya ile bitmiyor.
Şili’de açık bir Amerikan destekli darbe ile Pinochet’i yönetime getirdi; üstüne üstlük Şili seçmeninin seçimlerde sağlıksız bir karar aldığını açıkladı ve kendi darbeleriyle bu hatanın önlendiğini söyledi. Endonezyalı darbeci ve katil Suharto’nun iktidara gelmesini sağladı. Kıbrıs Harekâtı’nın ardından olayları çözmeye değil Amerika’nın çıkarlarının maksimize edilmesiyle uğraştı. Ve belki de bilmediğimiz, asla bilemeyeceğiz onlarca belge halen saklanıyor.
Ne mutlu ki; bugün Kissinger herkesçe bir savaş suçlusu olarak anılıyor. Korkularından halka kapalı bir cenaze töreni düzenlense bile, insanlık onu hiçbir zaman iyi anmayacak. Dünya onu yargılamadı ancak gelecek jenerasyonlar onu yargılayacak. Buna mukabil olarak tarihi yazan, resmi törenler değil; ağıtlar olacak.
ALİ KURNAZ